Van’ da gerçekleşen büyük depremler kentte yaşayan tüm insanları olumsuz etkiledi. Aileler, depremlerin üzerlerinde bıraktıkları gerek maddi gerekse manevi izleri hala taşıyor.
Şüphesiz ki bu izleri en derinden yaşayan ailelerin başında Otizm aileleri geliyor. Otizmlilerin anneleri, depremin yükünün yanında çocuklarının sorumluluklarını da taşımak zorunda kaldılar. Deprem anında otizmli çocuklarıyla büyük zorluklar yaşayan annelerden depremin öteki yüzünü dinledik.
“Masanın altında ölümü bekledik”
Şevval’in (15) annesi Hafize Gülbay ilk depremde yaşadıklarını şu sözlerle anlatıyor: “Evde sadece Şevval ile ikimiz vardık. Deprem anında temizlik yapıyordum ve o an sallanmaya başladık. Şevval banyonun önündeydi. Ben sokak kapısını açtım. Kapıyı tutarken deprem şiddetini arttırdı. Şevval’in yanına koşarken duvarlar yıkılmaya başlamıştı. Hemen Şevval ile masanın altına girdik ve sarılarak ölümü bekledik. Depremin durduğu an Şevval yerinden kalkmak istemedi, ben onu sürükleyerek kapıdan dışarı çıkardım. Şevval’i kurtarabildiğime inanamadım. O’nu kurtarmak bana büyük bir huzur verdi”
Yaşadıkları bir diğer depremi gözleri dolarak anlatan Gülbay, deprem anında Şevval’in uyurken yanında olduğunu ve o anki panikle evin kapısını açması gerekirken kilitlediğini söylüyor. Elektrikler kesildiği için eşinin Şevval’i getirdiğinden emin olamayan Gülbay, Şevval’in varlığını ancak O’na sarılınca hissedebildiğini belirtiyor.
Depremi psikolojik olarak atlatamadığını söyleyen Gülbay, “Şevval’in başında geceleri nöbet tutuyorum. ‘Başka bir deprem daha olursa Şevval nerede olacak?’ sorusu aklımdan hiç çıkmıyor” diyor. Şevval’in depremin korkusunu bilmediğini dile getiren Gülbay, “Şevval’in depreme uykuda yakalanması bizim için çok zor bir durum. Çünkü O’nu kucaklayabilme gibi bir imkanımız hiç yok” şeklinde konuşuyor.
“Kapıyı açtım ve merdivenler gözümün önünde yıkıldı”
Kevser’in (18) annesi Şerife Başaran deprem anında yaşadıklarını şu sözlerle dile getiriyor: “O an Kevser’in yanında değildik, oğlumla başka bir odadaydık. Yukarıdan çok şiddetli bir ses gelince bomba patladığını düşündüm. Tavana bakarken duvar açıldı ve aklıma ilk gelen Kevser oldu. Hemen Kevser’in yanına gidip O’nu korumak için üzerine kapandım ve ölümü beklemeye başladım. O ara tam yanımıza büyük bir taş parçası düştü. Artçı depremler devam ettiği için evden on dakika boyunca çıkamadık. Deprem durunca Kevser’i sürükleyerek kapıya getirdim. Yere dökülen mermerlerden dolayı sırtı yara oldu. Kapıyı açtım ve merdivenler gözümün önünde yıkıldı. Yukarıdan biri iniyordu. Çaresiz gözlerle ona bakmama rağmen bize yardım etmeyerek dışarı çıktı. Daha sonra eşim kapıya geldi ve Kevser’i sırtına alarak dışarı çıkardı. Dışarı çıkınca Kevser depremin yarattığı kaosu anlayınca bağırmaya başladı. Binanın önüne çıktığımızda bir deprem daha oldu ve apartmandan taşlar yağmaya başladı. O anki refleksle Kevser ile aynı kiloda olmamıza rağmen O’nu kucaklayıp 50 metre ileriye taşıdım”
Deprem korkusunu hala üzerlerinden atamadıklarını vurgulayan Başaran, Kevser’i yalnız bırakıp mutfağa bile gidemediğini söylüyor. Ancak eşi geldiğinde mutfağa gidip yemek yapabildiğini belirten Başaran, “Ne zaman Kevser’in yanında ayrılsam ‘Anne’ diye seslenip beni çağırıyor” diyor.
“O an öldü sandım”
Abdullah’ın (18) annesi Ayşe Özgür, oğluyla yaşadığı o anlardan şöyle bahsediyor: “İlk deprem anında Abdullah yatak odasında uyuyordu. Ben diğer oğlum Ammar’ı (16) okuluna uğurluyordum. Deprem başladığında hemen biteceğini düşündük ama uzun sürünce duvarlardan kırılma sesleri gelmeye başladı. Ammar ısrarla ‘Kaç anne’ diyordu. Ben ‘Ağabeyin içerde uyuyor, O’nu bırakamam’ deyince Ammar, kendisinden 2 yaş büyük olan ağabeyini kucaklayarak dışarı çıkardı. Abdullah kalabalığı ve kaos anını görünce çok şaşırdı. Abdullah’ın ihtiyaçlarını arabada kalırsak karşılayamayacağımız için o gece Elazığ’a gittik”
Yaşadığı ikinci büyük depremi hüzünlenerek anlatan Özgür, o an Abdullah’ın mutfakta çay içtiğini, kendisinin ise yemek yaptığını belirtiyor. Depremin başlamasıyla birlikte elektriklerin kesildiğini ve on saniye içerisinde evin iç duvarlarının yıkıldığını söyleyen Özgür, Abdullah’ın neşeli halinin bir anda yerini sessizliğe bıraktığını dile getiriyor. Özgür, “Abdullah susunca dökülen fayansların kafasına düştüğünü ve O’nun öldüğünü sandım. Arkama dönüp bakmaya cesaret dahi edemedim. Diğer odada bulunan eşimin yanına giderek Abdullah’ı kontrol etmesini istedim. Eşimin ‘Abdullah yaşıyor’ sözüyle içim rahatladı ve evden çıktık” diyor.
Depremin Abdullah’ta büyük bir stres yarattığını ve kısa sürede saçlarının dökülmeye başladığını belirten Özgür, “Abdullah’ı artık uyurken bile gözümün önünden ayırmıyorum. Her an olabilecek bir depreme karşı hala korkular yaşıyorum. Beni en çok deprem anında Abdullah’ı koruyamamak kaygılandırıyor” şeklinde konuşuyor.
“Ben önemli değilim, yeter ki Betül’e bir şey olmasın”
Betül’ün (11) annesi Emine Söyler, iki çocuğuyla yakalandığı deprem hakkında şunları söylüyor: “Depremi hissettiğimde oğlum Yusuf Eren (3) ve Betül’ü kucakladım ve kapıya yöneldim. Önümüze televizyon düştü ve evin camları kırıldı. Merdivenlerin başında iki çocuğum kucağımdayken merdivenlerin beşik gibi sallandığını gördüm. Betül deprem anında çok sakindi ama gece bir an dahi uyumadı. Sabaha kadar yerinde sallanıp durdu. O akşam ne su içti ne de yemek yedi”
Söyler, “Sonraki depremin olduğu gün şehir dışından daha yeni gelmiştik. Betül yorgun olduğu için uyuyordu. Deprem anında elektrikler gittiği için ışıldakla yönümüzü bulmaya çalıştık. Duvarların yıkılacağını hissettim ve korumak için Betül’ün üstüne kapandım. ‘Ben önemli değilim, yeter ki Betül’e bir şey olmasın’ düşüncesi aklımdaydı” diyerek Betül’ün o gece sabaha kadar ağladığını sözlerine ekliyor.
Her an deprem olabilir korkusuyla yaşayan Söyler, Betül’ün bazı zamanlar yere çöküp yerinden kalkmak istemediğini ve bu durumun deprem anında çok büyük stres yarattığını söylüyor. Betül’ün yanında olduğu her an içinin rahat olduğunu belirten Söyler, “Öncelik Betül’ümüzün” diyor canından çok sevdiği kızına sarılırken.
“Eren’in üstüne kapandım ve ölümü bekledim”
Eren’in (3) annesi Fahriye Derge, ilk depremde şehir dışında olduklarını belirtirken yakalandıkları ikinci depremle ilgili şunları söylüyor: “İlk depremden sonra Van’a döndüğümüzde evimizin yıkıldığını öğrendik. Diğer depreme ise misafirlikte yakalandık. Eren’i ayağımda sallıyordum. Deprem başlayınca elektrikler kesildi. Eren’in üstüne kapandım ve ölümü bekledim. Daha sonra eşimin yardımıyla binadan çıkabildik. Eren dışarıdaki kalabalıktan çok etkilendi ve hiçbir tepki veremedi”
Derge, depremin Eren üzerinde büyük bir etki bıraktığını belirtirken, Eren’in depremden önce çok ağlayan bir çocuk olduğunu fakat depremden sonra derin bir sessizliğe büründüğünü söylüyor. Çocuğuyla konteynırda yaşamanın zorluklarına değinen Derge, “Burası çok havasız ve rutubetli. Eren’in bronşiti var ve buradaki havasızlıktan çok rahatsız oluyor” diyor.
“Anneler çocuklarını bırakıp gidemiyor”
Van Özel Özde Değişim Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi Öğretmeni Yunus Emre Dönmezdemir, depremden sonra öğrencilerinde büyük değişiklikler gözlemlediğini şu şekilde anlatıyor: “Artçı bir depremde bile çocuklar kapılara koşup çıkmak istiyor. Binaya bile girmek istemeyen çocuklar var. Bazı anneler de çocuklarını bırakıp gidemiyor ve yanlarında duruyor” Çocukları kontrol etmekte zorlandığını söyleyen Dönmezdemir, “Depremden önce ayda bir öfke nöbeti geçiren çocuklar, artık haftada bir öfke nöbeti geçiriyor” diyor. Çocuklarda anlık travmaların meydana geldiğini belirten Dönmezdemir, hiç konuşamayan bir öğrencisinin elleriyle ve kendisini sallayarak depremi anlattığını kaydediyor.
Son Söz
Büyük bir deprem yaşadığınızda o an kendinizi korumaya çalışırsınız. Fakat bu anneler kendilerinden çok çocuklarını düşündü: Çünkü onlar otizmin anneleri.
Son röportaj sırasında 4.1 şiddetinde bir deprem gerçekleşti. Bu deprem, annelerin yaşadıklarını anlamamı sağladı. Deprem anında anneler, otizmli çocuklarına yanlarında olduklarını hissettirmek için onlarla göz teması kurmaya çalıştı. Annelerin kendilerinden çok çocuklarını düşündükleri gerçeğine işte o an bir kez daha tanık oldum. Yaşadıklarını anlatırken konuşan bakışlar, sık sık dolan gözler annelerin ortak tepkisiydi. Kurulan her cümle, içerisinde derin bir yaşanmışlık ve hüzün barındırıyordu.
Doğukan Gezer
Mersin Üniversitesi / YazıYorum
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz