YURTHABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Van'da Yaz

Özet: Van’da eski yazlar, yeni yazlar.

………………………….

Bakîr gölün işvesine,

Edremit'in vişnesine,

Kültürlerin gölgesine,

Gel, ilhamlar almaya gel.

*

İnci Kefali yemeye,

Tandırda pişen ekmeğe,

Hatta tavaya, çömleğe,

Farklı tatlar bulmaya gel

………………..

Şahbettin Uluat

(Vangölünde Yüzmeye Gel Şiirinden)

Sonunda yazımız geldi.

Önce çocuklar girdiler denize sonra yetişkinler. En son da yaşlılar görünmeye başladı sahillerde. Şimdi fırsatı bulan soluğu deniz kıyısında alıyor. Hafta sonları Edremit her yaz olduğu gibi cıvıl cıvıl. (Balıkesir’in Edremit’ini çoğumuz biliriz, ancak onun kardeşi konumundaki Van’ın Edremit’ini bilmeyenimiz ne yazık ki çoktur.) Ailece gelenler, arkadaşlarıyla gelenler, tek başlarına gelenler hepsi orada. Deprem nedeniyle yapılmış olan çok sayıdaki konutlara taşınmış olan insanlar da orada.

Dün ben de oradaydım. Deniz sezonunu açtım. Gidiş yolunda minibüsümüzün para toplayan muavini yoktu. Üç kişi birbirimize dolmuş ücretini sorduk. Hiç birimiz bilmiyorduk. Şoförden sorup öğrendim 2 Lira olduğunu. Sezon başıydı ve Edremit yeni yüzlerle tanışıyordu.

Dönüş yolunda biraz dolmuş bekledim. Olmadı, TOKİ kavşağına kadar yürüdüm. Orada da toplu taşıma sorunu olduğunu hissettim.

Edremit’in hemen girişinde bulunan ve uzun bir sahili kapatmış durumdaki Karayolları Kampının neden halkın tamamının kullanımına açılmadığını, Van Büyükşehrinin kalabalık ve gittikçe daha da büyüyen nüfusunun bundan neden mahrum bırakıldığını anlamakta güçlük çektim. Her ne kadar Van Gölünün geniş sahilleri olsa da, insanların denize en rahat ulaşabilecekleri yer Edremit, Edremit’in de plaj olmaya en uygun yeri tam da o kampın olduğu yerdi. O bölgenin bir şekilde kamu eliyle plaj olarak kullanıma açılmasıyla önemli bir hizmet gerçekleştirilebilirdi.

Edremit yolu üzerinde hizmete açılmış olan Kocaeli Parkı bu anlamda ciddi bir boşluğu doldurmuştu. Bu güzel ilçemizin sahillerine yapılmış olan çardaklar da halkın vazgeçemediği alışkanlıklardan olmuştu bile.

Çocukluğumuzda Van’da şehrin atık sularını göle taşıyan, arıtma tesisi arızalandığında sorun olan bir kanalizasyon sistemi yoktu. Şehrin en kolay ulaşılan ve başlıca deniz noktası o zamanlar İskele (Köyü) Mahallesi idi.

O zaman ulaşım tamamıyla özel sektöre devredilmemişti, hatta yanlış değilsem toplu taşıma sadece Van Belediyesine ait otobüslerle yapılıyordu. İskelede Yatılı Bölge Okulunun karşısında iki oluğundan kuvvetlice su akan bir çeşme, çeşmenin yanında toprak yapılar halinde biri kahvehane, iki dükkân vardı.

İskelede biri şimdiki mahalle çarşısının sahil kısmındaki bahçeler, diğeri gemilerin yanaştığı tahta iskele ile Toprak Mahsulleri Ofisinin üç büyük silosunun önündeki kumsal, üçüncüsü de o kumsalın güneyinde, dereyi geçtikten sonra sazlık alanın karşısındaki bir başka kumsal olmak üzere üç ayrı denize girilen yer vardı. Aileler genellikle bahçeleri tercih eder, ağaçların altında semaverler yakar, ağaçlara bağladıkları iplerle yaptıkları salıncaklarda sallanır, bebeklerini uyuturlardı. Kadınlar ve erkekler ayrı ayrı yerlerde suya girerlerdi. Kadınlar çoğunlukla denizde yıkanmak için getirdikleri elbiseleri giyer, neredeyse tamamı yüzme bilmedikleri için derin olmayan yerlerde saçlarını başlarını yıkar, bazen de el ele tutup gelen dalgalarla birlikte suda zıplar, bununla eğlenirlerdi.

Biz denize gitmeye başladığımızda gölün sodalı sularında uzun zamandan beri yüzmekte oldukları için İskeleli çocukların saçları çoktan sararmaya başlamış olurdu. Onlar bizim bildiğimiz en iyi yüzücülerdi. Biz dışarıdan gelen çocuklara karışmayı da severlerdi.

Yani şehirden yaya olarak denize gelmeyi düşünen çocuklar İskele Caddesinde önce kavak sonra da söğüt ağaçlarını izleyerek gelirken Askeri Hastane civarında kale dibinde yaşayan çocukların, İskeleye vardıklarında da oranın çocuklarının sataşmalarına hazırlıklı olmak durumundaydılar. Ceplerimizde tarak, ayna, bez mendilin yanında bazen küçük çakılar da olurdu.

Tahta iskeleye bağlı bulunan gemilerden birinin adı İki Nisan diğerininki de yanlış anımsamıyorsam Tatvan’dı. Onlara hayranlıkla bakar ama binemezdik. İskeleli gençler tahta iskeleden atlayıp yüzerken biz fazla derin olmayan kumsalları tercih ederdik. Tahta iskele ilk kez derin suda yüzdüğüm yerdi. Biraz yüzme öğrendikten sonra içimde korkuyla bu tahta iskelenin kıyısına gelmiş, kararsız kalmıştım. Bir arkadaşımın itmesi ile kendimi suyun içinde buldum. Bir an suyun dibine doğru indim sonra da telaşlı el hareketleriyle suyun üzerine çıktım. Kısa süre sonra da iskelenin tahtalarına dört elle sarılıp çıktım. Çok mutluydum ve artık ufak ufak derin yerlerde yüzebilirdim.

Şehrin denize girilen yerlerinden biri Şamranaltı Mahallesindeki Fidanlıktı. Fidanlıktaki ağaçların altında da aileler piknik yapar, semaver kurar ve gölde yüzerlerdi. O bölgede de bir akarsu vardı, suyun sağ tarafında bayanlar, sol tarafında erkekler suya girerlerdi.

Seyrek olsa da, zaman zaman belden yukarısı çıplak yüzen köylü kadınlar olurdu. Onları seyretmek için karadan ve denizden ve uzak mesafelerden hamle yapan gençlere de bas bas bağırırlardı. Bazen ciddi kavgalar da olurdu.

At arabalarıyla, öküz arabalarıyla denize gidilen yerlerden biri de Van Kalesinin önünden geçilerek gidilen ve Edremit Sokağı olarak anılan ağaçsız kumsallardı. Orada öküz arabaları birbirine çatılarak gölgelerinde oturulur ya da birlikte getirilmiş olan kilimlerle, savanlarla gölge alanlar oluşturulurdu.

Kamyonlarla da denize gidilirdi. Eski Cezaevi sokağının çocukları dört gözle kamyon sahibi olan komşuları iyi yürekli, Rahmetli Karahanlı Ahmet Amcalarının onları toplayıp denize götüreceği günü beklerlerdi. Eminim ki Şabaniye Mahallesinde de Yusuf Dayı zaman zaman çocuklarını öküz arabasıyla denize götürürdü. Diğer araba sahibi iyi insanlar da yaparlardı bunu. At arabaları da o dönemde hala çok değerliydiler.

Edremit o zaman da yemyeşil meyve bahçeleriyle Van’ın en güzel ilçelerinden biriydi. Henüz Van Çimento Fabrikası kurulmamış, doğayı yormaya başlamamıştı. Van’ımızın her türlü meyvesi kayısısı, elması, armudu, vişnesi, kirazı Edremit’ten gelirdi. Hoşaflarda, kızartmalarda tadına doyamadığımız Edremit kayısısı kurutulur kilerlerdeki, mutfaklardaki yerlerini alırlardı. Vişneler, dutlar reçel ve şurup yapılır kavanozlarda saklanırdı.

Bugün bile Edremit kaysısı ve vişnesi mevsiminde yerli halkın özel ilgi gösterdiği kolay bulunmayan meyveleridir. Öylesine tercihli ürünlerdir ki, amcamın Ankara’da yaşayan oğlu Namık’la Van’da buluştuğumuzda ben bir yerde oturma hesapları yaparken o arabasının kapısını aralar ve birlikte Edremit’e kayısı, vişne, dut almaya gitmek durumunda olduğunu, kendisine eşlik etmemden mutluluk duyacağını söyler.

İlçede kış aylarında nüfus azaldığından, yapacak çok iş olmadığından kahve kültürünün gelişmiş olduğu da söylenir.

Görünen o ki, bu yıl Edremit çok daha kalabalık olacak. Hem binlerce yeni konut nedeniyle oraya yerleşen insan sayısı arttığı için, hem esen barış rüzgârları nedeniyle çok sayıda yeni konuğu ağırlayacağı için, hem yurt içinden ve yurt dışından insanlar için bir cazibe merkezi haline geldiği için daha kalabalık olacak.

Edremit kalabalıklaştıkça altyapı hizmetleri, konaklama tesisleri artacak, o tesislere akan para harcayan ama karşılığını da isteyen insanlar sayesinde ürün ve hizmet kaliteleri de şimdikinden daha iyi hale gelecektir.

Bu noktada bir parantez açmak, bir sorunu dile getirmek gerekmektedir.

Yakın zamanda o civardaki yıldızı bol otelin düğün salonunda masaya iki sandalye daha eklenmesini istemiş görevli garson ve şef garsonun beklenmedik ve ciddi dirençleriyle karşılaşmıştım. Onlar, ısrarlarıma rağmen bildiklerinden şaşmadılar ve bu basit talebi havada bıraktılar. Daha başka ve gerçek çözüm olacak bir öneride de bulunamadılar. Büyük paralar harcanarak kurulmuş bir tesiste personelin yetersiz kalması kaliteyi olumsuz yönde ve önemli ölçüde etkiliyordu.

Bu pahalı tesisi kuranlar ya elemanlarındaki yetersizliğin farkında değillerdi ya bilerek ucuza geldiği için niteliksiz eleman çalıştırıyorlardı ya da gerçekten nitelikli eleman bulmakta, elemanlarını eğitmekte güçlük çekiyorlardı. İlk aklıma gelen şeyler bunlar olmuştu. Oysa bunca yatırımı yapan insanların personel kalitesinin önemini benden daha iyi bilmeleri kadar doğal bir şey olamazdı.

Pek çok sorunumuz doğal piyasa koşullarında ve arz talep kanunu çerçevesinde dengesini bulacaktır. Ancak personel kalitesi doğru insanın doğru yerde istihdamını, izlemeyi, takdiri ve cezalandırmayı zorunlu kılan özel bir durumdur. O alandaki sorunların da giderilmesiyle işletmelerin ciroları ciddi artışlar gösterebilecektir. Özellikle hizmet işletmelerinde personel kalitesi önemli, biraz pahalıya gelse de işi bilen insanlarla çalışmak zorunludur.

Sonuç olarak ciddi ve beklenmedik sorunlarla karşılaşmadığımız sürece ilimizin ve bölgemizin coğrafi, ekonomik, sosyal, politik özellikleri nedeniyle ciddi bir cazibe merkezi olması nedeniyle göç almaya devam edeceğini, aş ve iş zemininin bölgede büyüyeceğini ifade etmek isterim.

Bize düşen her anlamda eksiklerimizi gidermek, yükselen yaşam standartlarını yakalayabilmek için üzerimize düşen sorumlulukları hakkıyla yerine getirmektir.

Bu yaz büyüyeceğiz. Nasip olursa bu kış da büyüyeceğiz. Yeter ki birlikte yaşama kültürüyle birlikte üretebilelim. Yeter ki bütün iyi niyetimizle bizden aşağı durumdakilere el uzatalım ve onları üretim süreçlerinin birinin parçası haline getirebilelim.

Diri olalım, iri olalım, çalışalım.

05 Temmuz 2013 Cuma

Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz

En Çok Aranan Haberler