Klavyenizin sol(<-) ve sağ(->) tuşlarını kullanarak galerimizi gezebilirsiniz
Hindistan’da yaşayan Ganesh Bhagat Chaurasia’nın hayatı, doğuştan yüzünde bulunan yumrunun yıllar geçtikçe büyüyüp yüzünün bir bölümün kaplamasıyla çekilmez hale geldi. Genetik bozukluk teşhisi konan Ganesh, 10 yaşına geldiğinde bir doktor tarafından ameliyat edilmek istendi.
Ancak, hayatta kalma ihtimalinin yüzde 10 olduğunun belirtilmesi üzerine aile ameliyata karşı çıktı. Ganesh 15 yaşına bastığında yüzü nedeniyle ailesi ve yakınları tarafından dışlanmaya başladı. Evden atılan, aile mirasından men edilen 'Yarım yüzlü adam' olarak tanınan Ganesh, sokaklarda yatıp kalkmaya başladı.
Görüntüsü nedeniyle kimsenin iş vermediği Ganesh, hayatını dilenerek ve hayırseverlerin verdiği yemeklerle sürdürdü. Ganesh, böyle yaratılmış olmasının Tanrı’nın bir takdiri olduğunu belirtti.
Hindistan’ın Kaşmir eyaletinde yüzünü kapatan et parçası nedeniyle 'yüzsüz adam' olarak bilinen Muhammed Latif Khatana, aynada kendi yüzüne bile bakmaya cesaret edemiyor.
Kaşmir eyaletinde dünyaya gelen Muhammed Latif Khatana’nın yüzündeki küçük et parçası günden güne büyümeye başladı. Zamanla tüm yüzünü kapatan tabakalanmış et parçaları nedeniyle Khatana zor günler geçirmeye başladı.
Aynada kendi yüzüne bakmaya bile cesaret edemeyen Khatana’yı görenler yollarını değiştirirken, talihsiz adam 2008 yılında tek ayağı bulunan Salima isimli genç bir kadınla evlendi. Khatana'nın bu evlilikten sağlıklı bir çocuğu dünyaya geldi.
Hindistan Haydarabad kentinde vücudundaki tümörler nedeniyle balon adam olarak bilinen Muhammet Ömer, insanların tutumundan şikayet etti.
Haydarabad'da dünyaya gelen Muhammet Ömer, 14 yaşına geldiğinde ellerinde küçük yumrular oluştu. Zamanla yumrular tüm vücudunu kaplamaya başladı.
Normal şekilde dünyaya gelen Ömer’in durumu günden güne kötüleşmeye başladı. Doktorlar, 20 yaşına geldiğinde, Ömer’e çocuklarının da aynı hastalığa yakalanacağını düşünerek evlenmemesini tavsiye etti. Ancak Ömer 28 yaşına geldiğnide Farhat-un-Nisa ile evlendi. Bu evlilikten Ömer’in üçü erkek 4 çocuğu oldu. Tren istasyonunda bagaj görevlisi olan Muhammed Ömer, işinden oldu. Ömer, başka bir iş bulmaya çalıştı, ancak görünüşü nedeniyle tüm kapılar yüzüne kapandı. Sonunda Farhat ailesinin geçimini sağlamak için bir okulda yarı zamanlı iş buldu.
Zaman zaman dilenmek zorunda kaldığını belirten Ömer, insanların kendisine karşı kötü tutum sergilediğini söyledi. Ömer, iş bulup ailesine bakmak için para kazanamadığı için zaman zaman intiharı bile düşündüğünü belitti.
Haydarabad Yashoda Hastanesi Onkoloji bölümünde görev yapan Dr Chilukuri Srinivas, Ömer’in Nörofibromatozis denilen bir hastalığa yakalandığı, tedavisinin ise olmadığını ifade etti.
Miyaz (myiasis) terimi ilk defa 1840 yılında Hope tarafından özellikle bazı sinek (Diptera) lârvalarının insanlarda yol açtığı hastalığı tanımlamak için kullanılmıştır. ‘Miyaz’a sinek hastalığı, mânâsı verilebilir.
[**
**](https://www.mynet.com/en-garip-hastaliklar-110100548024)
İlk zamanlar yer solucanları üzerinde, at sineği lârvalarının yapmış olduğu tahribata da miyaz denmişse de, daha sonraları bu hastalıkta bazı sinek lârvalarının normal gelişmelerinin kısmen veya tamamen omurgalı bir hayvan vücudunda geçmesi ve burada patolojik bir yaraya sebep olması şartı aranmıştır.
Günümüzde ise; bazı sinek lârvalarının, en azından hayatlarının belli bir periyodunda insan yahut omurgalı hayvanların canlı veya ölü dokuları, vücut sıvıları veya hazmedilmiş gıda maddeleriyle beslenmeleri ile oluşan patolojik durum olarak tarif edilmektedir.
Hâdise sinek açısından değerlendirildiğinde; sinek aslında neslinin devamı maksadıyla ve bir Sevk-i İlâhî ile lârva veya yumurtasını nemli dokulara bırakıp, yeni nesillerin meydana gelmesine vesile olmaktadır.
Miyaz sinekleri, bilhassa köylerde, hayvancılığın yoğun olduğu bölgelerde daha çok görülen iri cüsseli, mavi, yeşil, sarı veya boz renkli sineklerdir.
Bu sineklerin erişkinleri serbest bir hayat sürerken, bazı türlerinin lârvaları parazitik hayat sürdürmekte, yani beslenmeleri için yaratılışları gereği mutlaka başka organizmalara ihtiyaç duymaktadır.
Bazı türlerine dünyanın her yerinde; bazılarına ise, lokal bölgelerde rastlanan bu sinekler daha çok tropikal ve subtropikal ülkelerde görülür. Bu sinekler genellikle sıcak ve kuru iklime uygun bir fizyolojiye sahip yaratılmışlardır. Erişkinliğe geçme süreleri hava sıcaklığı ile yakından alâkalıdır. Bazı türler yumurtlarken, bazı türler ise, lârva doğurmaktadır.
Hayat devreleri; yumurta (bazı türlerde doğrudan lârva doğar), lârva, pupa ve erişkin şeklindedir.
Miyaz sineklerini, sebep oldukları hastalıklara göre üç gruba ayırmak mümkündür.
Birinci gruptaki sinekler, lârvalarının gelişmesi için mutlak surette canlı dokulara ihtiyaç duyarlar, aksi takdirde hayatlarını sürdüremezler (Gastrophilidae, Calliphoridae, Oestridae, Hypodermatidae türleri gibi).
İkinci gruptakilerin, hayatlarını sürdürme aralığı daha geniştir. Bunlar, yumurtalarını birkaç çeşit kadavra veya bozulmaya başlamış et üzerine bırakabilen sinek türleridir (Sarcophaga, Wohlfahrtia türleri gibi).
Bozulmaya başlamış dokuları yiyen bu tip sinekler, diğerlerinden farklı olarak aynı zamanda bir şifa vesilesi olarak da kullanılmaktadır. Bu tip sinek lârvalarının lâboratuvarda yetiştirilmeleri, iyileşmeyen kangrenleşmiş yaralardaki çürük dokuları yemeleri ve iyileşme sürecini hızlandırmaları ayrı bir yazı mevzudur.
Üçüncü gruptakiler ise, yumurtalarının veya lârvalarının farkında olunmadan besinlerle ağızdan alınmasıyla sindirim sistemi miyazına, kirli sonda veya katater ile idrar yollarına bulaştırılarak idrar yolları miyazına sebep olan, çok geniş yaşama imkânına sahip türlerdir (Muscidae, Calliphoridae, Sarcophagidae türleri gibi).
Bütün bu gelişme farklılıkları, sineklerin biyolojik farklılıklarından kaynaklanmaktadır. Miyaz tedavisi, sinek lârvalarının bulunduğu dokulardan uzaklaştırılması şeklinde yapılmaktadır. Sinek lârvalarının sebep olduğu miyaz tipleri, klinik olarak lârvaların insan vücudundaki yerleşme yerine göre isimlendirilmektedir. Buna göre;
Lârvanın deri içinde veya altında yaşayarak zarar vermesi hâlidir. Bu, deri yüzeyinden kan emme şeklinde sathî olabileceği gibi, lârvanın deriden girip deri altında tüneller açarak göç etmesi, yahut çıban şeklinde yaralar yaparak hastalığa sebep olmasıdır.
Bakımsız açık yaralara bırakılan yumurtalardan çıkan veya lârva olarak bırakılan türlerin oluşturduğu hastalık tablosudur. Bazı türlerin lârvaları yaralardaki ölü dokuları yiyerek, bazı türlerin lârvaları ise, hem ölü, hem de sağlam dokuları yiyerek beslenir ve civar dokularda tahribata yol açar. Bu hâl halk arasında, “yaranın kurtlanması” diye de adlandırılır.
Sinek yumurta ve lârvaları besinlerle ağızdan alındıklarında çoğunluğu midede ölür, bir kısmı ise ince bağırsağa geçerek bağırsak miyazına sebep olur. Hastada aylarca devam eden bulantı, kusma, iştahsızlık gibi sindirim sistemine ait belirtiler yanında, bazı sinir sistemi belirtileri de ortaya çıkar. Bağırsaktaki lârvalar bazı türlerde lârva olarak dışarı atılıp dışarıda pupaya dönüşürken, bazılarında bağırsakta pupaya dönüşür ve bu şekilde pupa olarak dışarı atılır.
Genellikle üstü açık uyuyan kişilerin idrar veya üreme yolları çıkışına sineğin yumurta veya lârvalarını bırakması ve lârvanın söz konusu kanallara girerek hastalık oluşturması hâlidir. Korunmada temel prensip üstü açık yatmamaktır ki; kültürümüzdeki “üstü açık uyunmaması” düstûrunun edep ve hayâ dışındaki hikmetlerinden biri de bu olsa gerek.
Sineğin uçarken lârvasını uçarken tazyikli bir şekilde insanın gözünün içine atmasıyla oluşur. Göz içerisinde birçok lârva görülebilir. Lârvaların bırakılmasından çok kısa süre sonra gözde ileri derecede şişme, kızarıklık ve kaşıntı oluşur. Tedavi edilmeyen gözde, körlüğe kadar giden bir patoloji ortaya çıkabilir.
Sineğin lârva veya yumurtalarını ağıza bırakması neticesi oluşan miyaz şeklidir. Daha çok ağzı açık olarak dolaşan ve uyuyan kişilerde; özellikle de akıl hastalarıyla şuuru yerinde olmayan yatalak hastalarda görülür. Lârvalar, başta yumuşak damak olmak üzere, ağızdaki değişik dokuları delerek daha derinlere girerler ve o dokularla beslenerek gelişirler. Ağız içine bakıldığında lârvalar görülebilir. Hem görülenler, hem de daha derinlere girmiş olan lârvalar derhal çıkarılmalıdır.
Lârvaların burun boşluğuna yerleşmesi neticesi oluşur. Baş ağrısı ve burunda kaşıntı, şişlik, solunum güçlüğü, kanlı-cerahatli bir akıntı görülür. Tedavi edilmeyen vakalarda, lârvalar kıkırdak, doku ve kemikleri tahrip edebilir ve kafatası içerisinde bulunan sinüslere yerleşerek ölüme sebep olabilir
Lârvaların kulağa bırakılması neticesi oluşur. Kulakta şiddetli ağrı, çınlama ile başlayan şikâyetler sağırlıkla neticelenebilir. Ayrıca kulak zarını delip orta kulağa geçen lârvalar, beyne ulaşıp ölüme sebep olabilirler.