HABER

Yaz hastalıklarına dikkat

İSTANBUL (İHA) - Kaynağı bilinmeyen, açıkta satılan veya dağıtılan, denetimsiz içme suları ve bu sularla yıkanmış sebze ve meyvelerin, "yaz hastalığı" deyince akla ilk gelen nedenlerin başlında yer aldığı belirtildi.

Bu hastalıklar arasında ilk sırayı besin zehirlenmeleri alırken; tifo, paratifo, viral hepatit ve yaz ishalleri de bu şekilde bulaşıyor. Yaz aylarında sık görülen enfeksiyonlarla ilgili bilgi veren Anadolu Sağlık Merkezi Enfeksiyon Hastalıkları Bölüm Başkanı Prof. Dr. Semra Çalangu, yaz aylarında havanın sıcaklığı nedeniyle zamanın büyük bölümünün ev dışında, açık havada geçirildiğini belirterek, "Bu yüzden, yaz aylarında sıklığı artan bazı sağlık sorunları doğrudan doğruya açık havada bulunmakla ilgilidir. Böcek ısırması, yılan sokması, güneş veya sıcak çarpması gibi. Örneğin Güneydoğu Anadolu illerimizde, yöreye özgü sayılabilecek bir 'yaz hastalığı' bile vardır. Gece sıcak nedeniyle damda uyuyanlar ve damdan düşenler, yaz aylarında travmaların sayıca artmasına sebep olurlar. Yaz aylarında suda boğulma sayısının da arttığını biliyoruz. Demek ki bazı tıbbi olayların artışı, doğrudan doğruya çevre faktörlerine bağlıdır. Bunlara yaz hastalıkları yerine yaz kazaları da diyebiliriz" dedi.
Yaz aylarında sıcaklık nedeniyle vücudun büyük kısmının açıkta kalması, kısa kollu ve şort biçiminde giysilerin tercih edilmesinin tatarcık, arı, sivrisinek gibi eklembacaklıların sokmasını ve bunlar aracılığı ile bulaşan hastalıkların artmasını kolaylaştırdığını dile getiren Çalangu, "Bu hastalıkların bir kısmı sadece böcek ısırığına karşı alerjik bir reaksiyon olarak ortaya çıkabilir ve lokal tedaviyle kısa sürede düzelebilir. Ama sıtma, tatarcık humması gibi hastalıklar özgün tedavi gerektirir. Bu hastalıklar da, yine yöreye özgüdür. Yani herhangi bir sivrisinek sokması sıtmaya yol açmaz. Sıtma, ancak bir bölgede yerleşik ise, yaz aylarında görülme sıklığı artabilir" açıklamasında bulundu.

Yaz aylarında sıcaklık artışı nedeniyle insanların, gerek buharlaşma gerek terleme şeklinde çok miktarda sıvı kaybettiğine de değinen Çalangu, "Bu kaybedilen sıvıyı yerine koymak, susuzluğu gidermek için alınan sıvılar, yaz hastalıklarının bir diğer nedenidir. Özellikle kaynağı bilinmeyen, açıkta satılan veya dağıtılan, denetimsiz içme suları ve bu sularla yıkanmış sebze ve meyveler, yaz hastalığı deyince aklımıza ilk gelen hastalıkların başlıca sebebidir. Bu hastalıklar arasında ilk sırayı besin zehirlenmeleri alır. Tifo, paratifo, viral hepatit ve yaz ishalleri de bu şekilde bulaşırlar" uyarısında bulundu.

"BAĞIRSAK ENFEKSİYONLARI YAZIN DAHA SIK GÖRÜLÜYOR" Çalangu'nun açıklamasına göre, bağırsak enfeksiyonlarının yaz aylarında daha sık görülmesinin bir nedeni, su kaybının artmasına bağlı olarak susama hissinin artması ve bu gereksinimi karşılamak için de temiz olup olmadığına aldırmadan her türlü içeceğin daha fazla tüketilmesi. Bir diğer neden de artan sıcaklık nedeniyle yiyeceklerin daha çabuk bozulması. Yaz aylarında kırda piknik yapanların, çoğunlukla yörede bulunan pınar veya çeşme sularını içme suyu olarak kullandığını belirten Çalangu, "Oysa bu sulara insan veya hayvan dışkısının ya da atıklarının karışmış olması, suyu kirletir. Bu kir gözle görülen bir şey değildir. Suda bulunan ve bağırsak enfeksiyonları gibi hastalıklara sebep olan mikroplar gözle görülmez. İçme suyu olarak kullanılmasa bile, kirli su ile yıkanmış meyvelere de mikrop bulaşır. Özellikle çiğ olarak ve kabuğu soyulmadan yenilen yiyecekler daha çok risk taşır. Bu suları kullanarak hazırlanan ve içeceklerin içine atılan buz, daha da tehlikelidir" açıklamasında bulundu.

Yaz aylarında yiyeceklerin, pişirilmiş olsalar bile, mutlaka buzdolabında saklanması gerektiğinin altını çizen Çalangu, sıcakta kalan ve özellikle açıkta satılan yiyeceklerin, üzerlerine konan sineklerin mikrop taşıması yanında, mikropların proteinli gıdalar üzerinde daha kolay üremesi yüzünden adeta "zehirli" hale geldiğini kaydediyor. Bu durumda "yemeğin kokması" aslında o yiyecek üzerinde mikropların aşırı şekilde çoğalmasından başka bir şey değil. Çalangu, "Sütlü ve mayonezli yiyecekler, et, krema bu açıdan oldukça fazla risk taşır. Bu şekilde kirlenmiş suların ve bu sularla hazırlanmış içeceklerin içilmesi; bu sularla yıkanmış salata gibi yiyeceklerin çiğ olarak yenmesi, açıkta satılan veya otel-tatil köyü gibi yerlerde "açık büfe"lerde sergilenen uzun süre açıkta bekletilmiş yiyeceklerin yenmesi bu besinler üzerindeki mikropların bağırsaklara geçerek hastalık yapmasına neden olur. Aslında, midenin asit yapısı bu mikroplara karşı önleyici bir engel oluşturur. Ama mide hastası olduğu için mide asidini azaltıcı ilaç kullananlarda bu koruyucu engel ortadan kalkar ve onlar bağırsak enfeksiyonlarına daha kolay yakalanırlar" değerlendirmesini yaptı.

"İSHAL, ENFEKSİYON BELİRTİSİ" Bağırsak enfeksiyonlarının çoğunda en önemli belirtinin ishal olduğunu kaydeden Çalangu, diğer belirtileri şöyle açıklıyor:
"Çünkü bağırsaklar, bu beklenmeyen misafiri, yani yiyecek-içeceklerle gelen mikropları dışarı atmaya çalışırlar. Bazen ishalden önce hastalık, bulantı ve kusmayla başlar. Eğer mikroplar bağırsak duvarını istila etmezse, sadece toksinleri aracılığıyla hastalığa sebep olursa, ishal çok sayıda, bol ve sulu dışkılama şeklindedir. Dışkıda cerahat ve kan yoktur. Ateş yüksek değildir. Karın ağrısı ya yoktur ya da hafiftir. İshalle çok miktarda su ve tuz kaybedildiği için dil kurudur. Kaybedilen tuzlar ve sıvı yerine konulmazsa; hastanın tansiyonu düşer, bitkinleşir. Kolera örneğinde olduğu gibi kaybedilen sıvıyı yerine koymakta yetersiz kalınırsa, böbrek yetmezliği gelişebilir, hasta da kaybedilebilir."

Sıvı kaybının çocuklarda ve yaşlılarda daha tehlikeli olduğunun altını çizen Çalangu, "Yiyecek-içeceklerle alınan mikroplar, bağırsak duvarını istila etmişse kanamaya yol açabilir. Halk arasında kanlı ishal diye bilinen dizanteri bunun tipik örneğidir. Dışkı kanlı, cerahatlidir. Genellikle hastanın ateşi ve karın ağrısı vardır. Dışkılama sayısı fazladır ama miktarı azdır. Tifo, yiyecek ve içeceklerle bulaştığı halde ishalin ön planda olmadığı bir bağırsak enfeksiyonudur. Tifonun en önemli, bazen tek belirtisi ateştir. Baş ağrısı, deride ve özellikle karın bölgesinde kırmızı lekeler, dalgınlık hali tifoyu akla getirmelidir" uyarısını yaptı.

İshalin tek tedavisinin kaybedilen sıvıyı yerine koymak olduğunu bildiren Çalangu, "Kaybedilen sıvı sadece sudan ibaret değildir. Suyla birlikte sodyum, potasyum, klor, bikarbonat gibi yaşamsal önemi olan, 'elektrolit' dediğimiz tuzlar da kaybedilir. Bu nedenle, sadece su içmek, ishalle kaybedilen sıvı gereksinimini karşılamaz. İçilen sıvının içinde bu elektrolitlerin de olması gerekir. Çay ve kahvede bu elektrolitler yoktur ama kolalı içecekler hem elektrolit içerdikleri hem de şekerli oldukları için ishal tedavisinde tavsiye edilebilir" dedi.

İshalin çocuklarda daha sık görüldüğünü ifade eden Çalangu, "Çocuklar da kolalı içecekleri severler. Başka sıvıları içmek istemeseler bile, iştahı kesilmiş çocuklar genellikle kolayı pek reddetmez" açıklamasını yaptı.

"KESİLMEYEN İSHAL, HAYATİ TEHLİKE" Kaybedilen sıvı ve tuzları yerine koymak için içine şeker ve biraz tuz katılmış portakal suyu, içine biraz muz katılmış tuzlu ayran gibi içeceklerle farklı seçenekleri öneren Çalangu, "Eczanelerde satılan 'oral rehidratasyon paketleri' her yaştaki hasta için önerilir. Bu paketlerden bir tanesi bir litre suya katılarak hastaya içebildiği kadar içirilmelidir. Her dışkılamadan sonra 1-2 bardak içirilerek kaybedilen sıvının yerine koyulması önerilebilir. Bulantı ve/veya kusma nedeniyle ağız yolundan sıvı alamayan hastalara, vakit geçirilmeden, damar yoluyla serum verilmelidir. Sadece tuzlu veya sadece şekerli olan serumlar, tedavide yetersiz kalır. Verilecek serumlar, tıpkı ağızdan alınanlarda olduğu gibi, yeterince elektrolit ve özellikle bikarbonat içermelidir" diye konuştu.

Tedavide dikkat edilmesi gereken en önemli noktanın ishali kesmeye çalışmak olduğunun altını çizen Çalangu, "İshal, bir korunma, bağırsağa girmiş olan mikropları bağırsaktan uzaklaştırma yoludur. Hele kanlı ve cerahatli ishal varlığında asla ishal kesici ilaç kullanılmamalıdır. Aşırı su kaybına yol açan, kan ve cerahat içermeyen bol sulu ishallerde, daha fazla su kaybına engel olmak için ishal kesici ilaçlar verilebilir ama bu konuda kararı hekim vermelidir" dedi. Çalangu'nun açıklamasına göre, sıvı kaybı ağız yolundan karşılanamıyorsa, hasta bulantı veya kusma, aşırı iştahsızlık nedeniyle ağızdan sıvı alamıyorsa mutlaka hastaneye başvurulmalı. Çünkü bu durumda, hastaya serum vermek gerekiyor. Ayrıca ağızdan sıvı verilmesine rağmen ağız ve dil kuruluğu devam eden, karın derisinin esnekliği ve gerginliği kaybolan, tansiyonu düşen hastalar da hastaneye götürülmeli.

"SALGIN TEHDİDİNDE BELİRTİLER OLUŞMASA DA DOKTORA GİDİLMELİ" Ateş, karın ağrısı ve kramplar, hastanın hastaneye götürülmesini ve dışkıda etken mikrobun ne olduğunun anlaşılması için "dışkı kültürü" denilen tahlilin yapılmasını gerektiren belirti. Okul, otel, işyeri yemekhanesi gibi yerlerde ortaya çıkabilecek toplu besin zehirlenmesi durumunda da belirtilerin ağırlaşmasını ve herkesin ishal olmasını beklemeden, aynı yemekten yemiş olan herkesin hastaneye gitmesini tavsiye eden Çalangu, "Toplu besin zehirlenmelerinin en sık sebebi, stafilokok dediğimiz mikroplardır. Bunların ürettiği toksin, aynı yemekten yiyen kişilerin bir kısmında ilk saatlerde kusma ve ishale yol açar; bazı kişiler durumu daha kolay ve çabuk, hatta ishal bile olmadan atlatırken bazıları kusma ve ishal nedeniyle şoka girebilir. Benzer şekilde, bir tatil yöresinde ishal vakalarının görülme sıklığının artması, bir salgını akla getirir. Bu durumda da ishal olan herkesin, durumu çok ağır olmasa bile, etkenin saptanması amacıyla sağlık kuruluşlarına başvurması gerekir. Böylece ishal salgınının nereden kaynaklandığı bulunacak ve başkalarının hastalanması önlenebilecektir" şeklinde konuştu.

Yaz aylarında en çok hangi yiyeceklerin tüketilmesi gerektiğine de değinen Çalangu, "En çok dikkat edilmesi gereken yiyecekler açıkta sergilenen, buzdolabında saklanmayan yiyeceklerdir. Açıkta satılan lahmacun, buzdolabında saklanmayan kıyma, süt, yoğurt, kaymak, krema gibi yiyecekler tehlikelidir. Her şeyden önce yiyeceklerin taze olmasına, paketlenmiş olarak pazarlanan yiyeceklerin üzerindeki son kullanma tarihinin geçmemiş olmasına dikkat edilmelidir. Açıkta satılan dondurmalar da mutlaka denetimli ve güvenli kuruluşlardan satın alınmalıdır" uyarısı yapıyor. Açıkta satılan veya sergilenen yiyeceklerin en önemli tehlikelerinden birisinin de yiyeceği hazırlayan kişilerin elleri olduğunu hatırlatan Çalangu, "Eller, mikropların bulaşmasında ve yayılmasında en önemli araçlardır. Bu nedenle personelin temizliğinden emin olmadığımız yerlerde, sırf tatmak amacıyla bir şeyler yemek, ishale davetiye çıkarmak olabilir" dedi.

Buzdolabında saklanan ama çok tehlikeli olan bir hususa da dikkat çeken Çalangu, "İçeceklerin içine atılan buzun hangi sudan yapıldığını bilmek mümkün değildir. Bu nedenle, yaz aylarında serinletici bir şeyler içmek istediğimizde, içine buz atmak yerine ağzı kapalı olarak soğutulmuş içecekler tercih etmek daha doğru olacaktır" tavsiyelerinde bulundu.

"ZEHİRLENEN KİŞİ BOL SIVI ALMALI" Zehirlenen kişilerin bol sıvı almasını isteyen Çalangu, şunları söylüyor:
"Sadece su yeterli olmadığından, çay, meyve suları, maden suyu, ayran gibi içecekler verilebilir. İshal tamamen kesilinceye kadar süt içmemek ve sütlü besinlerden uzak durmak doğru olur. Bazı ishalli hastalarda, geçici bir enzim eksikliği nedeniyle, ishal kesilse bile süte tahammülsüzlük görülebilir. Çiğ sebze ve meyve gibi posalı gıdaları yememek, bunun yerine haşlanmış sebze pürelerini, meyve sularını tercih etmek gerekir. Pirinç çorbası, çay, kızarmış ekmek ve beyaz peynir halkın çok iyi bildiği ve genellikle ishal durumunda hemen uygulamaya başladığı bir yemek listesidir. Buna ızgara et veya köfte, haşlanmış patates, az yağlı makarna eklenebilir. Salçalı ve soslu yiyeceklerden, kızartmalardan kaçınmak gerekir."

Böcek, arı sokmasıyla oluşan alerjik belirtilerden de bahseden Çalangu, "Bazı insanlar, arı sokmasına karşı doğuştan alerjiktir. Bu kişilerde arı sokması 'anafilaktik şok' ve ölümle sonuçlanabilir. Arı sokması yüzünden tansiyonu düşmüş veya şoka girmiş, ya da yüzü-gözü şişmiş, kızarmış, soluk alamaz olmuş bir hastada, aynı olayın tekrarlaması yaşamsal tehlike oluşturur. Bu kişiler, arılara karşı daha dikkatli olmalı ve her zaman yanlarında alerjik belirtileri önleyecek adrenalin, kortizon gibi ilaçlar bulundurmalıdırlar. Arıların bulunabileceği ormanlık alanlara giderken kapalı giyinmeli ve tek başlarına gitmemelidirler" dedi.

Çalangu'nun bildirdiğine göre, diğer böcek sokmalarında ortaya çıkan alerjik göstergeler genellikle kaşınma, ağrı, lokal şişlik gibi. Sistemik belirtiler ise pek görülmüyor. Türkiye'de öldürücü zehri olan zehirli örümcek yok ama zehirli akrepler bulunuyor. Özellikle açık havada ve yerde yatarken veya çıplak ayakla dolaşırken meydana gelen böcek sokmalarında, ağrı ve şişlik artıyorsa hemen bir sağlık kuruluşuna başvurmak gerekiyor. Yörenin özelliğine göre, yöresel akrep ve yılan zehirlenmelerinin sık görüldüğü bölgelerdeki sağlık ocaklarında, zehrin yayılmasını önleyecek bağışık serumlar bulunuyor. Çocuklarda görülen yaz hastalıkları için anne ve babalara tavsiyelerde bulunan Çalangu, şunları kaydetti:

"Çocuklardaki yaz hastalıklarının en sık sebepleri aşırı giydirmeye bağlı aşırı terleme sonucu halk deyimiyle isilik veya pişikler; ishal sonucu aşırı su kaybı; böcek sokmaları ve hayvan ısırıklarıdır. Anne-babalar ishalde 'suyun zararlı olmadığını' bilmeli. Çocuklar yazın bol su içmeli ve sık sık yıkanmalı. Bir diğer önemli nokta da dondurma konusu. Dondurma, temiz olarak hazırlanırsa, aslında çok sağlıklı bir besin. Ama temizlik koşullarına çok dikkat edilmesi gerekiyor. Son olarak, yazın pikniğe giden ve kaynağı bilinmeyen kaynaklardan su içenlere bir öneri, bu suları kaynatmadan içmeyin."

En Çok Aranan Haberler