İSTANBUL (AA) - Yazar ve fikir adamı Beşir Ayvazoğlu, "Yazarlıkta başarılı olmak, düzenli yazmak, sabırlı ve kararlı olmaktan geçer. Düzenli çalışılmazsa kalem ihanet eder ve hayal gücü zayıflar. En verimli düşünme hali yazarak düşünmektir. Düşünceler yazıldığı takdirde düzene girer ve yaratıcı olmaya başlar. Bu manada yazmak bir inşa sürecidir." dedi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı ve Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) İstanbul Şubesi'nin iş birliğiyle düzenlenen, "10. İstanbul Edebiyat Festivali" kapsamında "Yazmak ve Yaşamak" başlıklı panel gerçekleştirildi.
Yöneticiliğini TYB İstanbul Şube Başkanı Mahmut Bıyıklı'nın üstlendiği oturumda, "Edebiyat ve Hayat" başlıklı konuşma yapan mütefekkir-yazar Beşir Ayvazoğlu, 50 yıldır edebiyat alanının içinde olduğunu ve hayatını yaza yaza yaşadığını belirtti.
Ayvazoğlu, kendi yazarlık macerasından ve tecrübelerinden yola çıkarak yaptığı konuşmasında, şunları dile getirdi:
"Özellikle geçimini kalemiyle sağlayanlar, isteseler de istemeseler de tüm zamanını ya yazarak, ya da yazacaklarını düşünerek geçirirler. Her şeyi yazmak için yaparlar. Bunlar için hayat tarzı olmuştur. Yazarlıkta başarılı olmak, düzenli yazmak, sabırlı ve kararlı olmaktan geçer. Düzenli çalışılmazsa kalem ihanet eder ve hayal gücü zayıflar. En verimli düşünme hali yazarak düşünmektir. Düşünceler yazıldığı takdirde düzene girer ve yaratıcı olmaya başlar. Bu manada yazmak bir inşa sürecidir."
Bir yazarın öncelikle içinden çıktığı topluluğun kültürünü, tarihini tanımak zorunda olduğuna dikkati çeken Ayvazoğlu, "Bilmediğiniz bir şeyi anlayamaz, anlatamaz, değiştiremez, eleştiremez ve dönüştüremezsiniz. Yazmak demek, değiştirmeye çalıştırmak demektir. Her yazı aslında gizli ya da açık bir eleştiri ve bir değişme talebidir. Yazarın bunu ne denli bir sorumluluk olduğunu bilmesi gerekir." dedi.
-"Yazmak, yaşamak ve okumak"
"Yazmak ve Yaşamak" başlıklı bir konuşma yapan şair ve yazar Ali Ural, yazmak, yaşamak ve okumanın birbirinden ayrılmayan üçlü bir eylem olduğunun altını çizerek, bu eylemlerin, edebiyatın derinliğini sağladığını söyledi.
Ural, edebiyatın hayattan yararlandığını ve hayatın özüne indiğini vurgulayarak, şöyle devam etti:
"Edebiyat hakikati yeniden üretmek içindir. Olanı birebir aktarmak, doğrusu pek kabul görmemiştir de sanat hayatında, edebiyat bağlamında. Mutlak olandan, 'yani bir olan', yeni bir gerçeklik çıkartmaya çalışır edebiyat. Edebiyatçılar da hiçbir şeyi olduğu gibi görmezler. Orada başkalarının görmediği bir şeyi görmeye çalışırlar. Bu da yeni gerçeklikte asıl dünyayı daha iyi algılamaya yarar."
-"Sizi yazmaya zorlayan bir şey varsa, yazmaktan kopmazsınız"
TYB Kurucusu ve Şeref Başkanı Mehmet Doğan da "Bir Ömür Yazmak" başlıklı konuşmasında, yazmanın bir ihtiyaç olduğunun altını çizerek, şöyle devam etti:
"İnsan, hayatı boyunca anlamaya ve anlatmaya çalışır. Sözlü olarak anlar ve anlatır. Yazılı dönemde de edebiyat artık kayda geçirilen bir şey olur. Yani edebiyat günlük hayatın ötesine geçen veciz bir anlatımdır. Roman bile kısa bir ifade ediştir. Sürekli sizi yazmaya zorlayan bir şey varsa, yazmaktan kopmazsınız. Gazete yazarlığı böyle bir şeydir."
Doğan, son dönemde aktüel yazılar kaleme aldığını ifade ederek, "Edebiyatçılara gazetede yazmanın bir takım kolaylıklar sağladığını düşünüyorum. Mesela Tarık Buğra'nın da gazetede yazmasının ona bazı katkılar sağladığını, halka daha yakın olmasını sağladığını düşünüyorum." yorumunda bulundu.
-"Bütün yazdıklarımız ne kadar modern olduğumuzu gösterir"
İktisatçı ve yazar Mustafa Özel ise konuşmasında edebiyat üzerinden bir kapitalizm eleştirisi yaparak, şunları söyledi:
"Allah Resulü 1600'lü yıllarda gönderilseydi, ilk emir 'oku' yerine 'yaz' olurdu. Allah Resulü, 'Ne yazayım diye sorardı'. Modern kurgucular ise 'biz ne yazacağımızı biliyoruz' derler. Bütün yazdıklarımız ne kadar modern olduğumuzu gösterir. Şehirli olmak yazıya aşina olmaktır. Modern olmak 500 yıllık bir olaydır, belki bizim için 100 yıllık olaydır ve bu yeni bir şeydir bunun farkında olmamız lazım. Modernizmin üç kurgusu vardır. Kağıt para, ulus ve roman. Bu üçü, insanoğlunun Allah'ın inayetiyle değil, şeytanın inayetiyle ortaya çıkardığı bir şeydir. Matbaa bunun aracıdır. Atalarımız matbaaya şeytan icadı demişlerdir. Çok büyük bir hakikattir bu. Matbaada basılan üç şey kağıt para, gazete ve romandır. Kağıt para olmasa, kapitalizm olmazdı. Gazete olmasaydı ulus olmazdı, roman olmasa birey olmazdı."