HABER

"Yek vücut olmalıyız"

"Yek vücut olmalıyız"

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, "Türkiye Cumhuriyeti olarak bugün vatandaşlarımızla, bütün kurumlarımızla yek vücut olarak, hukukun, adaletin, kardeşliğin sesini yükseltmemiz gereken bir dönemden geçiyoruz. İçeride ve dışarıda bu kardeşlik düşüncemize, çağrımıza karşı duranları lanetliyorum. Hiçbir zaman kavmiyet davası, kabile davası gibi cahiliye gelenekleri ayağımıza zincir olmadı" dedi.

724. Ertuğrul Gazi'yi Anma ve Söğüt Şenlikleri'nde halka hitap eden Erdoğan, Söğüt'te, Ertuğrul Gazi'nin huzurunda, onların manevi hatıralarını yad etmek için biraraya geldiklerini belirterek, "Ne mutlu bize ki, 724 yıl aradan sonra yine burada hatıralarımızı tazelerken, sadece geçmişi anmakla yetinmiyor, kardeşlik ruhunu bugün de dipdiri koruyan bir millet olmanın bahtiyarlığını yaşıyoruz. Bu millet bin yıldır bu topraklarda yoğrulan, Malazgirt'ten Domaniç'e, Söğüt'e uzanan, buradan 3 kıtayı kanatları altına alan sayısız kavmi ve ülkeyi şefkatle, sevgiyle kuşatan bir millettir.

Bu büyük milletin mensupları, dün olduğu gibi bugün de tarihi yadigarın, mukaddes emanetlerin sahibi, bekçisi, emanetçisidir. Yeryüzünün merkezi coğrafyasında yüzyıllar boyu olduğu gibi bugün de onurla, izzetle, şerefle yaşıyorsak, bunu ecdadımıza, onların ellerinde yoğrulan ruh kökümüze, manevi genlerimize borçluyuz. Onlara layık olmak için, bugün var gücümüzle çalışıyoruz. Yüksek insanlık ideallerini, adaleti, erdemi, emeği, dayanışmayı en yüce değerler bilerek, medeniyet yolunda durmadan yolumuza devam ediyoruz" diye konuştu.

"Ertuğrul Gazi'nin gönül erlerinin işaret ettiği çizgide, 7 asır kıtalar aşarak yürüyüşünü sürdüren ecdadımızı rahmet ve minnetle anarken, bugün derin bir tarihi muhasebeye de mecburuz" diyen Erdoğan, "Unutmayalım ki, buradan doğup yükselen medeniyetimizin manevi temelleri üzerinde bizler, yüzyıllar boyu hem kendi izzet ve şerefimizi muhafaza ettik hem de başkalarına yol gösterdik.

Mağrip ülkelerinden Balkanlar'a, Afrika'dan Güney Asya'ya kadar, gittiğimiz her yerde sevginin, hoşgörünün, adaletin sancaktarı olduk. Bizim medeniyetimizin mayası aşktır, ilimdir, irfandır. Biz insanın tabiatını parçalayan, evrenle irtibatını koparan, ruhsuzlaştıran, köksüzleştiren, insanı insana düşman eden, kardeşi kardeşe düşüren bir felsefenin değil, insanı yaratılmışların en şereflisi bilen, yaratılanı yaratandan ötürü seven, yüksek bir medeniyetin varisleriyiz. Bugün, bir mübarek, asil ideal olarak yükselen ecdadımızın şahsı manevisini temsil etme, yaşama ve yaşatma mesuliyetini, her birimiz tek tek omuzlarımda taşıyoruz. Şanla, şerefle, layık olma gayretiyle taşıyoruz. Bu ruhtur bizi birleştiren, bu anlayıştır, bu sevdadır. Aramızdaki kardeşlik bağı, başı ve sonu ebediyete uzanan sarsılmaz bir inançtan kaynaklanmaktadır" şeklinde konuştu.

"KAVMİYETÇİLİK DAVASINDA OLMADIK"

Hesabını verebilecekleri bir hayatı şerefle yaşama arzusunda olduklarını, hayatı ancak bir muhasebe şuuruyla anlamlı bulduklarını anlatan Erdoğan, sözlerine şöyle sürdürdü:
"Biz yeryüzünde fesat çıkaranlara, nifak tohumu atanlara, ekenlere karşı yüzyıllar boyu, aynı kalp atışlarıyla, aynı ulvi nidalar etrafında, aynı ufka göz dikerek biraraya geldik. Devletimizin kudreti, insanı yüceltmek oldu. Medeniyetimizin felsefesi, insana hizmet oldu. Yüzümüz sonsuzluğa bakarken el ele, gönül gönüle olduk. Hiçbir zaman kavmiyet davası, kabile davası gibi cahiliye gelenekleri ayağımıza zincir olmadı, olamadı.

Biz o davaları bin yıl önce aştık. Bizimle aynı inanç ikliminde olanların hukukunu korumakla yetinmedik. Bizim gibi düşünmeyen, bizim kıblemize yönelmeyenlerin can ve mal emniyetini de muhafaza ve müdafaa ettik. En uzaklardaki toplumlar, kavimler ve kabileler bile, akın akın gelerek, harmanlanarak, selameti, güvenliği, emniyeti, bizim ecdadımızın adalet şemsiyesinin altında buldular."

Türk tarihinde Orta Çağ karanlığı olmadığını belirten Erdoğan, "Bu yüzden bizim tarihimizde engizisyon mahkemeleri olmadı. Başkaları zifiri Orta Çağ karanlığındayken, biz kıtadan kıtaya adalet meşaleleri taşıdık. İlim, irfan, medeniyet götürdük. Bizim inancımızda her bir varlığın yaradılıştan gelen hakları vardır. Her insan, hakları ile birlikte doğar. Haklar ve hürriyetler bakımından kimsenin kimseye üstünlüğü yoktur. Keza, biz öyle bir medeniyetten geliyoruz ki, içinde yaşadığımız tabiatın da, faydalandığımız hayvanların da insan üzerinde hakları vardır.

Bunlar tarif edilmiştir. Tabiatı tahrip etmeyeceksiniz. Yiyip içecek, ancak israftan kaçınacaksınız. Faydalanacak, ancak hayvanlara eziyet etmeyeceksiniz. Bu incelik, bu ahlak, bu şuur, insan ve toplum tasavvurumuzu en üst seviyeye çıkarmıştır. Bu yüzden nifak tohumları bu topraklarda hayat hakkı bulamıyor. Bu yüzden hala milletimiz, yürek dağlayan felaketler karşısında muazzam bir dayanışma ve kardeşlik örneği sergiliyor. Kör ideolojilerin at gözlükleri ile cahiliye alışkanlıkları ile millete bakanlar; tarihe, dinamizmini, hayatiyetini yitirmiş bir kadavra gibi bakanlar, yaşayanlar, bu ruhu bu idraki anlayamazlar. Bu bir yaşama üslubudur. Bu bir hayat felsefesidir. Milletimiz sonsuza kadar bu hayat felsefesini yaşatma azmindedir. Bu medeniyet çizgisinde, zaman zaman kesintiler olmuştur, olabilir. Ama bizi dinç kılan, millet kılan, milletimizi kardeş kılan değerler, her zaman aynı olmuştur. Çok acılar, çok felaketler, çok musibetler gördük. Çok badirelerden geçtik. Ama Allah'a şükürler olsun ki istiklalimize gölge düşürmedik. Tarih bunun şahididir" ifadelerinde bulundu.

Türk milletinin geçmişte destansı var oluş mücadelesi verdiğini ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Yani kardeşlerim, bugün sadece eşyaya, sadece güce, sadece istatistiklere bakanlar ne derlerse desinler; televizyon ekranlarından, gazete sütunlarından bakarak tarihin sonu geldi diyenler, felaket senaryoları yazanlar, iddiaları ile birlikte, bekledikleri sona ulaşacaklardır. Eğer bugün, insanlığın değerler sistemi aşılmışsa, eğer bugün insanın can ve mal emniyeti tehdit altındaysa, bugün burada bu küresel yangın karşısında, bizim de hep birlikte bir sorumluluğumuz var. Umutlarımızı yeniden tazelemeli, medeniyetimizin kadim değerlerini yeniden aydınlatmalı, insanlara unuttuğu sözleri, hakikati yeniden hatırlatmalıyız. İşte bugün yapmaya çalıştığımız sadece budur. Sadece refah düzeyini arttırma arzusu, sadece ekonomik rekabet gücünü arttırmak, büyük ideal sahiplerine yetmez. Evet bizim insanlığa söyleyecek sözlerimiz var. Dünyanın da bu sözleri duymaya ihtiyacı var. Türkiye Cumhuriyeti olarak bugün vatandaşlarımızla, bütün kurumlarımızla yek vücut olarak, hukukun, adaletin, kardeşliğin sesini yükseltmemiz gereken bir dönemden geçiyoruz. İçeride ve dışarıda bu kardeşlik düşüncemize, tavrımıza karşı duranları, kusura bakmasınlar, huzurunuzda kim olursa olsun ben de lanetliyorum."

"PROVOKATÖRLER ER YA DA GEÇ DEŞİFRE OLACAK"

Umut mesajları veren Erdoğan, "Karamsarlığa zerre kadar prim vermeyeceğiz. Tarihin kader çizgisinde yürümeye devam edeceğiz. Kendi toplumsal tecrübelerimizden olduğu kadar, başkalarının tecrübelerinden de yararlanarak, ilmin, aklın rehberliğinde geleceğe birlikte yol alacağız. Çatışma alanlarını değil, uzlaşma alanlarını, kardeşlik zeminini yükselteceğiz. Kimse olayların görünen yüzüne bakarak, karamsarlığa, bedbinliğe, umutsuzluğa kapılmasın. Türkiye'nin yolunu kesmek isteyenler, şunu unutmayın ki, yol kesicilerin akıbetine uğrar. Şunu unutmayın ki provokatörler provokasyonu ile baş başa kalır. Er ya da geç mutlaka deşifre olurlar. Milletin maneviyatını kırmak isteyenlerin, hedefleri kursaklarında kalır. Her zaman hatırlatmaya çalıştığımız gerçek var. Ecdadımızın şahsı manevisi bu millette, bu milletin evlatlarında tek tek yaşamaktadır. Biz bu inançtayız. Tarihin ve coğrafyanın en çetin noktasında büyük meşakkatlerle, güçlüklerle sınanıyoruz. Ama Allah'ın yardımı ile bu zorlukları da geride bırakacağız" dedi.

Bu arada bir grup ülkücü, 'Apo'nun itleri, durduramaz bizleri', 'Türkiye Türkler'indir, Türk kalacak', 'Hükümet istifa', 'KKTC, Avrupa Birliği'ne feda edilemez' diye sloganlar atmaya başladı. Erdoğan bunun üzerine, "Bırakın orada bir grup istediği gibi bağırıp çağırsın, ben sizleri sükunete davet ediyorum. Kardeşlik çağrısı yapıyorum, bunu paylaşmayanlar bildikleri gibi bağırıp dursunlar. Biz bunları geçmişte çok yaşadık. Dolayısıyla ben sizleri sükunete davet ediyorum. Sizlere sükunetle bu programınızı bitirmenizi tavsiye ediyorum. Metaneti, sabrı, sebatı, çabayı, iyi niyeti elden bırakmadık, bırakmayacağız" diye tavsiyelerde bulundu.

Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Ülkemize dair büyük rüyalarımız var. Milletimize ait büyük rüyalarımız var. Bu rüyalarımız bir bir gerçekleşiyoruz. Geldiğimiz noktada rahatlıkla diyebiliriz ki, çoğu gitti, azı kaldı. Bütün mesele, özgüvenimizi yitirmeden, elimizden geldiği kadar kötülüklere mani olmak, huzur ve adalet terazisini şaşırmadan tutabilmektir. Bütün mesele özgüvenimizi yitirmeden, geçmişi unutmadan, tarihi doğru okuyarak, geleceğe bakmaktır. Umutsuzluktan nemalananlar, zaaflardan beslenenler, toplumun ızdırap duymasından kendilerine gün doğduemiğunu zannedebilir.

Çağımızın etkin araçlarıyla, kendi kıt akıllarıyla tahrikler, provokasyonlar, ajitasyonlar tasarlayabilirler. Ama kaya gibi sağlam duran, can kardeşi olmuş bu milletin köküne nifak tohumlarını eriştiremezler. Bizim kardeşliğimiz sadece hukuki temeli zayıf bir söylemden ibaret bir kardeşlik değildir. Biz asırlardır kardeşiz, ebediyen kardeş kalacağız. Bir metafizik temelden, evrensel idealden yoksun, tesadüfen birarada yaşayan, birarada yaşama gayreti gösteren millet değiliz. Birileri öyle zannedebilir. Birileri gücümüzü kılıçtan aldığımızı düşünebilir. Birileri zorla baskı ile birarada durduğumuzu vehmedebilir. Onlara söyleyecek tek bir sözümüz var. Dönüp tarihi yeni baştan okusunlar. Okusunlar ki, gücümüzün kılıçtan değil, birlikten doğduğunu anlasınlar. Okusunlar ki, asırlar boyunca cihana kaba kuvvetle değil, akıl ve vicdanla, adalet ve inançla intizam verdiğimiz görsünler.

Şeyh Edebali'yi, Ertuğrul Gazi'yi, Osman Gazi'yi, Fatih'in İstanbul'a girişini okusunlar. Söğüt'te vücut bulan küçük bir beyliğin nasıl bir cihan imparatorluğuna dönüştüğünü iyi düşünsünler. 7 asır önce burada filizlenen ulu çınarın kökleri öyle yüzeyde değil, toprağın çok derinlerindedir. Geniş bir tefekkür ve bilgelik parçası vardır. Şeyh Edebali'nin altın kıymetinde öğütleri vardır. Ertuğrul Gazi'nin, Osman Gazi'nin tecrübeyle sınanmış vasiyetleri vardır."
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, daha sonra Şeyh Edebali'nin Osman Gazi'ye meşhur vasiyetini ezberinden okurken, ulu çınarı kasırgalara, tufanlara, içeriden ve dışarıdan vuran düşmanlara karşı ayakta tutan anlayışın bu olduğunu dile getirdi.

Erdoğan'a, Bilecik Valisi Musa Çolak, Söğüt Kaymakamı Ali İhsan Su ve Söğüt Belediye Başkanı Halil Aydoğdu, üzerinde Türk boylarının amblemleri bulunan bir pano ile çini tabak hediye etti. Başbakan Erdoğan'ın konuşması sırasında eşi Emine Erdoğan'ın zaman zaman ayağa kalkarak alkışlaması dikkati çekti.

En Çok Aranan Haberler