Acıbadem Bursa Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Gülay Hamzaoğlu, "Yeme bozuklukları, genelde kronikleşen ve ciddi komplikasyonlara neden olan, sadece kuvvet kaybı, konsantrasyon kaybı ve kariyer kaybıyla değil, ölümle bile sonuçlanabilen son derece ciddi hastalıklardır" dedi.
Bu hastalıkları, anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza, tıkanırcasına yeme bozukluğu ve başka türlü tanımlanamayan yeme bozuklukları olarak 4 ana gruba ayıran Hamzaoğlu, cinsiyetlerin toplumsal varoluşlarının tanımlanmasında kadın için "güzellik", erkek içinse "akıl ve güç" kavramlarının ağır bastığını belirterek, "Dolayısıyla modern toplumlarda bir kadının değerinin, daima genç, ince ve çekici kalmasına bağlı olduğu sürekli olarak vurgulanıyor. Bu toplumsal baskılar, aile, arkadaşlar ve özellikle medya aracılığıyla daha da artarak yeme probleminin gelişimini tetikleyen en önemli sebeplerin başında geliyor" diye konuştu.
ANOREKSİYA NERVOZA
Uzman Gülay Hamzaoğlu, anoreksiya nervoza hastalığının, sosyal, psikolojik, kültürel ve fizyolojik açıdan pek çok yönü olan oldukça karmaşık bir yeme bozukluğu olduğunu belirterek, batı toplumlarındaki genç kadınların yaklaşık olarak yüzde 0.5'inde görülen anoreksiya nervozanın, Türkiye'de en sık 12-18 yaş arası genç kızlarda ve kadınlarda görüldüğünü vurguladı. Anoreksiya nervozanın en önemli belirtilerinin başında ağırlık kaybı, adet görememe ve iştah kaybı geldiğini söyleyen Hamzaoğlu, anoreksiya nervozanın farklı tanımlarının yapıldığını ifade ederken bu tanımları şöyle özetledi:
"Kişinin kendisinin yarattığı açlık ve şiddetli zayıflık isteğini bir haz olarak duyması, beden ve fonksiyonları üzerinde kontrol sağlamak için çılgınca bir şişmanlama korkusu, zayıflık isteğiyle aşırı uğraşma en bilinen tanımlamalardır".
Beslenme ve Diyet Uzmanı Gülay Hamzaoğlu, anoreksiya nervozanın belirtilerinin başında, vücut ağırlığını, yaşa ve boya göre normal sınırlarda tutmayı reddetme geldiğini belirterek, "Zayıf olunmasına rağmen kilo almaktan veya şişmanlamaktan aşırı korkma, beden algı bozukluğu ve ardarda en az 3 kez adet görmemek bu hastalığın diğer belirtileri" dedi.
Sözlerini sürdüren Hamzaoğlu, ayrıca bu hastalarda, bağırsak çalıştırıcı ve idrar söktürücünün yanlış ve kötü kullanımının da gözlemlendiğini belirterek, anoreksiya nervozalı hastaların yaklaşık olarak yüzde 30-40'ının tam olarak iyileşirken, yaklaşık yüzde 20 ile 30'unda hastalığın kronikleştiğini ifade etti. Geri kalan 3'te 1'lik kısmınsa hastalığın tedavisinden sonra yeniden ortaya çıktığını sözlerine ekleyen Hamzaoğlu, "Kronikleşme, 4 yıl boyunca ideal standart ağırlığın yüzde 15 altında olma, besin kısıtlaması ve amenorenin sürmesi olarak tanımlanıyor" diye konuştu.
Uzman Gülay Hamzaoğlu, her yıl tedavi edilen 200 hastadan 1'inin açlık komplikasyonları ya da intihar yüzünden öldüğüne dikkat çekerek anoreksiya nervozalı hastaların, ölüm oranının yüzde 5 ile10 arasında değiştiğini kaydetti. 15-25 yaş arası genç hastalardaysa bu oranın yüzde 20'ye kadar yükseldiğini ifade eden Hamzaoğlu, yapılan ilginç araştırmalara da değinerek, "Normal aile modeliyle anorektik ailede gözlenen patolojiler, kıyaslanmış ve anorektik aile tiplemesi ortaya çıkarılmış. Bu araştırmaya göre, anorektik aileler, aşırı korumacı, aşırı ilgili, kuralcı, sert ve çatışmadan kaçınan aileler. Ebeveynler arasındaki tartışmalara tanık olma, anne baskınlığı, ailede gizli ittifakların olması ve ebeveynlerin başarı odaklı olmaları da anorektik aile tiplemesinin diğer özellikleri olarak belirlenmiştir" şeklinde konuştu.
TEDAVİNİN AMACI
Tedavinin en büyük amacını, hastanın yaşamını tehdit eden kilo kaybının düzeltilmesi olarak açıklayan Hamzaoğlu, daha sonra hastanın kilosuyla aşırı uğraşını en aza indirgenmeye çalışılarak kişinin kendine güveninin oluşturulması sağlandığını, son aşamadaysa fiziksel ve psikiyatrik komplikasyonların düzeltildiğini söyledi.
Beslenme ve Diyet Uzmanı Petek Arı Turacı ise tedavinin başarısı için hastanın tedavi ekibine inanması, şişmanlamayacağına inandığı bir rejimi uygulaması, tedavide amacın, yalnız kilo almak olduğu hissine kapılmaması gerektiğini belirterek, "Anoreksiyalı hastalarının yaklaşık yüzde 50'si başarılı olarak tedavi ediliyor. Olması gereken ağırlığın yüzde 25 ya da 30'unun altında olan kişilere, hastanede daha kapsamlı tedavi programları yapılması gerekiyor.
Anoreksiya nervozalı hastaların çoğunluğunda iyileşme süreci 1 ile 5 yıl arasında değişiyor" dedi.
Tedaviyi beslenme / diyet, danışmanlık / psikoterapi ve psikofarmokoterapi olarak 3 ana başlıkta toplayan Turacı, tedaviyi şöyle anlattı:
"Diyet tedavisi, hastanın besinlere karşı olan fikir ve düşüncelerini değiştirmeyi amaçlıyor. Kilo artışı için gerekli olan pozitif enerji dengesi, kalori alımını artırmakla mümkün. Ancak kalori alımı yavaş yavaş artırılmalı. Yaşamı tehlikeye düşürecek elektrolit ve sıvı dengesizliği, kalp yetersizliği ya da aşırı ishal gibi durumlar olmadıkça özel beslenme (tüple veya damardan beslenme) yöntemlerine başvurulmuyor. Psikoterapiyse hastanın anormal düşünceleri ve davranışları kabul etmesine, kilo ve yeme hakkındaki düfnlamaktan aşırışüncelerini değerlendirmesine yardımcı oluyor.
Aile terapisi, hastalık teşhisi erken konulan genç hastalarda daha etkili oluyor. Anoreksiya nervozanın tedavisinde kullanılan en yaygın ilaç grubu antidepresanlar".
BULİMİYA NEVROZA
Uzman Petek Arı Turacı, bulimiya nervozayıysa, tekrarlayan aşırı yemek yeme, kilo alma ve bir yandan da kiloyu durdurma çabalarıyla tanımlanan bir yeme bozukluğu hastalığı olarak açıkladı. Turacı, "Tıpkı anorektiklerdeki gibi bu tipte de beden ağırlığı, güzellik ve çirkinlikle aşırı uğraş söz konusu" dedi. Başlangıç yaşınınsa anoreksiya nervozaya göre biraz daha geç olduğunu söyleyen Turacı, Bulimiya nervozanın bütün toplumlarda yaklaşık yüzde 1 oranında görülürken, genç kadınlarda erkeklerden 10 kat daha sık görüldüğünü ifade ederek hastalığın belirtilerini şöyle özetledi:
"Bu tip hastalar, tekrarlayan tıkanırcasına yeme davranışı gösterir. Tıkanırcasına yeme atağı sırasında kontrol hissinin kaybı, yani yemeyi durduramama hissi veya ne kadar yediğini kontrol edememe hissi ortaya çıkar. Kilo artışını önlemek için tekrarlanan, kendini kusturma, laksatif, diüretik, lavman veya diğer ilaçların kötüye kullanımı, açlık ya da aşırı egzersiz gibi uygunsuz davranışlar da Bulimiya nervozanın belirtileri arasındadır. Bulimiya nervoza tanısı koyabilmemiz için tıkanırcasına yeme ya da kilo artışını önlemek için tekrarlanan uygunsuz davranışların ortalama olarak 3 ayda en az haftada 2 kez olması gerekiyor. Bulimiya nervozanın iki tipi bulunuyor. Birinde tıkanırcasına yeme sonrasında hasta düzenli olarak kendini kusturur veya laksatif, diüretik, lavman gibi ilaçlar kullanır. Diğerindeyse açlık veya aşırı egzersiz gibi uygunsuz davranışlarda bulunur".
Uzmanlara göre, anoreksiya nervoza, bulimiya nervozadan daha şiddetli sonuçlar doğuruyor ve çok daha ciddi tıbbi risklere sahip. İkisinin beraber görüldüğü tipse en fazla riske sahip grup olarak tanımlanıyor.
Turacı, bulimik hastaların yaşının genelde daha büyük olması sebebiyle, tedavisinde bireysel eğitimin ön planda tutulduğunu, hastanın ailesiyle birlikte kalıyor olması durumunda, ailesinin de eğitime alınması gerektiğini belirterek, beslenme tedavisinin amacını, hastaların iyi beslenmenin ilkelerini, besin gereksinimlerini ve aşırı yemeyle diyet arasındaki ilişkiyi anlamalarını sağlamak olarak açıkladı. Beslenme ve Diyet Uzmanı Petek Arı Turacı, "Hastanın beden ağırlığı ve besinlere karşı tepkisi öğrenildikten sonra diyeti düzenleniyor. Bulimik hastaların beslenme tedavisi de anoreksiyaya benzer kurallar içeriyor. Bulimiya nervozanın tedavisinde en çok kullanılan yöntem, bilişsel- davranışçı terapidir. Bu terapi yöntemi, hastanın bulimik ataklar öncesinde ve sırasrındaki düşüncelerini, hissettiklerini ve sonuçlarını aaık ve şiddetli zayıflınlamasına, tıkanırcasına yeme ve çıkarma olaylarını nasıl yatıştıracağını, duygularını nasıl kontrol edeceğini anlamasına olanak sağlıyor. Terapi sayesinde tıkanırcasına yeme ve kusma dürtülerine karşı davranış teknikleri geliştiren hasta, bu düşünceleri ve hisleri bozmak için bulimik yeme örneğine alternatifler geliştiriyor. Hastanın yediklerinin farkına varması, normal yeme düzeninin sağlanması ve son olarak da hastalığramaktan aşırıın yeniden ortaya çıkmasının önlenmesi tedavinin başlıca amaçlarıdır" şeklinde konuştu.
BAŞKA TÜRLÜ TANIMLANAMAYAN YEME BOZUKLUKLARI
Uzman Turacı, bu kategorideki hastaların, anoreksiya nervoza ve bulimiya nervozanın tüm teşhis belirtilerini göstermediğini, fakat önemli yeme tutum ve davranış bozukluğuna sahip olduklarını söyledi. Bu grubun, anoreksiya veya bulimiya nervozaya göre daha az ciddi bir sendrom olarak görüldüğünü belirten Turacı, her üç hastalıkta da, vücut hoşnutsuzluğunun derecesi ve diğer zihinsel semptomlar arasında benzerlikler bulunduğunu, bazı araştırmaların 'başka türlü tanımlanamayan yeme bozukluğu' sonrasında anoreksiya nervoza ve bulimiya nervozanın geliştiğini gösterdiğini vurgulayarak bu kategorideki hastaların yaşadıklarını şöyle anlattı:
"Bu tip hastaların önemli kilo kaybına rağmen kilosu normal sınırlar içerisindedir. Kadınların adet dönemleri düzenlidir. Tıkanırcasına yeme gibi davranışlar haftada ikiden az veya üç aylık sürelerden daha azdır. Normal vücut ağırlığındaki bir kişi, az miktarlarda yedikten sonra düzenli olarak uygunsuz davranışlar yapar. Örneğin 2 bisküvi yedikten sonra kendini kusturur. Büyük miktardaki besinleri yutmadan tekrar tekrar çiğneme ve tükürme davranışı gösterir".
Tıkanırcasına yeme bozukluğunuysa, belli bir zaman süreci içinde hastalarda kontrol hissinin yitirilerek aşırı miktarda gıda alımı olarak tanımlayan Beslenme ve Diyet Uzmanı Petek Arı Turacı, bu hastaların aşırı yeme sonrasında kendini kusturma gibi kilo almayı engelleyici bir çıkarma işleminde bulunmadıklarını, bulimik kişilere nazaran obez veya obez olmaya yatkın bireyler olduklarını belirterek, hastalığın en büyük belirtisinin tekrarlayıcı tıkanırcasına yeme atakları olduğunu söyledi. "Atak esnasında hastada kontrol hissi kaybolur" diyen Turacı, sözlerini şöyle sürdürdü: "Olağandan daha hızlı yemek, rahatsız olana kadar yemek, aç olunmamasına rağmen aşırı miktarda yemek, çok aşırı yemek yediği için yalnız yemek yemeyi tercih etmek, aşırı yemek yendikten sonra suçluluk hissi duymak tıkanırcasına yeme bozukluğunun belirtileri arasında yer alır. Ataklar 6 aylık bir süre zarfında ortalama haftada 2 gün görülür".
Uzman Turacı, tıkanırcasına yeme bozukluğuna benzeyen başka bir yeme bozukluğunu da gece yeme sendromu olarak adlandırdı. Belirtileri arasında, sabahları iştahsızlık akşamları, bilhassa akşam yemeğinden sonra aşırı miktarda yemek yeme ve uyku sorunları yaşamanın yer aldığını söyleyen Petek Arı Turacı, "Günlük total kalorinin en az yüzde 50'si akşam yemeğinden sonra alınıyor. Sendromun oluşumunda akşam anksiyetesinin payı büyük. Bu hastalarda gece süresince melatonin ve leptin düzeylerindeki artış düşerken, aık ve şiddetli zayıflıgün içindeki kortizol seviyeleri yükseliyor. Gece yeme sendromu daha çok obez kişilerde görülüyor" dedi.
NEDEN OLUŞUYOR?
Şişmanlık, sosyokültürel baskılar, vücut hoşnutsuzluğu, diyet yapma, mükemmeliyetçilik, ergenlik dönemi ve genetik etkileri, yeme bozukluklarının başlıca oluşum nedenleri olarak sıralayan Beslenme ve Diyet Uzmanı Gülay Hamzaoğlu, "Vücut hoşnutsuzluğu, yeme bozukluklarında en önemli risk faktörlerinden birisi. Vücut hoşnutsramaktan aşırıuzluğu ve kilo kaygısı, kişiyi diyet yapmaya yönelttiği için bulimik semptomları artırıyor. Diyet yapmak, tıkanırcasına yeme ve bulimiya başlama riskini artırıyor. Diyet kurallarını bozma aşırı yemeyle sonuçlanıyor" diye konuştu.
Ergenlik döneminde genç kızlardaki yağ dokusunun artması ve erken adet görme gibi faktörlerin de vücut hoşnutsuzluğu ve dolayısıyla yeme patolojisi gelişmesini sağlayabildiğine dikkat çeken Hamzaoğlu, toplumdaki bazı grupların yeme bozukluğu gelişmesine daha yatkın olduğunu belirterek bunu örnekle açıkladı:
"Örneğin dansçılar, modeller gibi işleri dolayısıyla zayıf olması gereken kişiler, psikiyatrik bozukluğu olanlar, ailelerinde depresyon, yeme bozukluğu ya da alkolizm görülenlerde yeme bozukluğu hastalıkları daha yüksek oranda görülüyor. Araştırmalar, bulimiklerde alkol, sigara, kafein ve ilaç kullanımının normalden daha fazla olduğunu gösteriyor. Hatta alkoliklerle bulimikler arasında geçişten söz etmek mümkün".