HABER

Yemeğiniz "Metroseksüel mi?"

Obezite, Dünya Sağlık Örgütü'ne (WHO) göre son yıllarda ‘küresel salgın' boyutlarına ulaştı. WHO, 2005 yılında 1 milyar 600 bin kişinin fazla kilolu, 400 milyon insanın ise obez olduğunu bildiriyor. Buna ülkemiz de dahil. Günümüzdeki olumsuz şartlar değişmediği takdirde, 2015' de fazla kiloluların sayısının 2 milyar 300 bini, obezlerin ise 700 milyonu geçeceği tahmin ediliyor. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, Mynet okurları için yazdı.

Çocuklar da erişkinler gibi obezite tehdidi altında. Tonton kızlarımızın, tosun oğlanlarımızın sayısı her geçen gün katlanarak artıyor. Örgüt, 2005' de en az 20 milyon çocuğun obezite sorunu olduğu düşüncesinde.

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta'nın diğer yazılarını okuyun

Obezite nedir? Obez olup olmadığınızı bilmek için vücut kitle endeksinizi (VKİ) hesaplamanız gerekiyor; bunun için de boyunuzu ve kilonuzu bilmeniz yeterli. VKİ, kilonuzun boyunuzun karesine bölünmesiyle elde ediliyor. Formül şu: VKİ= kilonuz/boyunuzun karesi.

Bulduğunuz rakam 20'den küçükse 'zayıf', 20-25 arası ise 'normal', 25-30 arası ise ‘fazla kilolu', 30-40 arası ise 'obez' ve 40' dan fazla ise 'aşırı obez'siniz demektir.

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta'nın diğer yazılarını okuyun

Bir gram et bin ayıp örtmüyor

Obezite ciddi şekilde mücadele edilmesi gereken bir hastalık olarak kabul ediliyor. Bir gram et bin ayıp örtmediği gibi 'başımıza bin dert açıyor' artık. Obezite, başta kalp ve damar hastalıkları, hipertansiyon, inme, diyabet ve çeşitli kanserler olmak üzere bir çok hastalığın esas sebebi olarak görülüyor. Bu kadar da değil. Astım, kısırlık, iktidarsızlık, depresyon, bel fıtığı, eklem hastalıkları, safra kesesi taşları, adet düzensizlikleri, hormon dengesizlikleri… gibi rahatsızlıkların da obezite ile doğrudan ilişkili olduğunu gösteren pek çok araştırma var.

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta'nın diğer yazılarını okuyun

Metroseksüel beslenme

Obezitenin birçok sebebi var, ama en önemlileri ‘metroseksüel beslenme' ve ‘fiziksel aktivitemizin azalması'.
Arabalar nasıl benzinsiz veya mazotsuz çalışmıyorlarsa, insan vücudunun da işlevlerini yerine getirebilmesi için enerjiye ihtiyacı var. Bu enerjiyi yiyip içtiklerimizden sağlıyoruz. Aldığımız ve harcadığımız enerji arasında bir denge varsa mesele yok, ama harcadığımızdan fazla kalori alıyorsak veya aldığımız enerjiyi gereği kadar harcayamıyorsak vücut bu fazla enerjiyi yağ olarak depolamaya başlıyor ve obezite adım adım gelişiyor.

Batı tarzı yaşamın dayattığı metroseksüel beslenme obezitenin bir numaralı sebebi. Giderek, yağ ve şekerden zengin yüksek kalorili gıdaları daha çok tüketiyoruz. Hamburger, patates kızartması, pizza, dürüm, lahmacun…. gibi fastfood, yani hazır yiyecekler ile cips, gofret, çerez, çikolata, kolalı ve gazlı içecekler… gibi abur-cuburlar en çok yediğimiz şeyler.

Bunlara süt, yoğurt… gibi klâsik besinleri de ekleyebiliriz. Çünkü, bugün artık ne içtiğimiz süt eski sütlere, ne yoğurt eski yoğurtlara benziyor. Süt de yoğurt da metroseksüel oldu gençlerimiz gibi. Bunlar, türlü işlemlerden geçirilip, allanıp pullanıp, süslenip püflenip, parfümlendirilip… janjanlı paketlerde soframızı teşrif ediyor.

Sebze ve meyve sofralarımızdan her geçen gün eksilmekte.

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta'nın diğer yazılarını okuyun

WHO ve FAO uyarıyor

WHO ve Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) 2003' de çocuk obezitesinin en önemli sebebinin metroseksüel besin pazarlaması olduğunu açıklamıştı.
Durum gerçekten vahim. Yiyecek-içecek endüstrisi sadece Amerika' da ürünlerini çocuklara pazarlamak için senede 10 milyar dolardan fazla harcıyor. Pazarlamanın amaçlarının başında çocukları çeşitli ürün ve logoları tanımaya özendirmek var. İki yaşındaki bir çocuk çeşitli markalar hakkında fikir sahibi olabilirken 2-6 yaş arası olanlar ise yiyeceklerini-içeceklerini markalara, ambalajlara, logolara… göre seçiyorlar.

Tonton kızınızın neden pırasa yemediğini veya tosun oğlunuzun neden enginarı ağzında iki saat tuttuktan sonra çaktırmadan tükürdüğünü hiç düşündünüz mü?

Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta'nın diğer yazılarını okuyun

En Çok Aranan Haberler