Demokrat Parti ve Adnan Menderes döneminde gerçekleştiği için siyasilerin dillendirmekten kaçındığı, cehaletin körüklediği; yağma, katliam, tecavüz gibi aşağılık suçları içeren Türkiye tarihinin en büyük kara lekelerinden biri…
‘’Atamızın evi bombalandı’’ manşetiyle çıkan Demokrat Parti yanlısı Ekspres gazetesinin ateşlediği fitil ile olaylar başladı.
(Ekspres gazetesi ortalama tirajı 20.000 kadar olduğu halde bu manşet ile basılan ‘’ikinci’’ baskı 290.000 basıldı bilgi olarak burada dursun bu)
Saat 19’da Şişli’deki Haylaf Pastanesi ile başlayan saldırılar kısa sürede Kumkapı, Beyoğlu, Samatya gibi gayrimüslimlerin yoğunlukla yaşadığı yerlere yayıldı. Saat sabahın 7’sine kadar süren olaylar sonrasında bilanço çok ağırdı. İşyerleri yağmalandı, evler yakıldı. 4.214 ev, 1.004 işyeri, 73 kilise, bir sinagog, iki manastır, 26 okul ile aralarında fabrika, otel, bar gibi yerlerin bulunduğu 5.317 mekân tahrip edildi.
(Yağmayı yapanlar ''birileri'' tarafından organize edilmişti. Başka şehirden getirilen birçok yağmacı şehir dışına çıkarken yağmaladıkları mallar ile yakalandılar)
Olayın bilançosu asıl sabah olunca anlaşılabildi. Resmi rakamlara göre 11 kişi öldürüldü, 30 kişi yaralandı. (resmi olmayan rakamlara göre ölü sayısı 15, yaralı sayısı 300’dü. Ayrıca utandıkları veya korktukları için tecavüze uğrayan kadın sayısı 400 olarak tahmin ediliyor.)
İstanbul’u İstanbul yapan azınlıklar şehri terk etmek zorunda kaldı. Olayın devletin (özel harp) güdümünde olduğu daha sonraki senelerde birçok kişi tarafından dile getirildi fakat tabi ki resmi bir açıklama olmadı.
Orta çağ karanlığını hatırlatan bu olay ülkede sevilen bir çok gayri müslimi de etkiledi.
Fenerbahçe'nin efsane oyuncu Lefter o günleri şöyle anlatmıştı;
''15 gün önce gol attığımda omuzlardaydım. O gün ise kayalar ve boya tenekeleri ile karşılaştım. En kötüsü harçlık verdiğim çocuklar evime saldırdı. Kızlarım küçüktü, onları öldürmeye kalktılar. (...) Çok sordular kim yaptı diye, ama o gün de söylemedim, bugün de söylemeyeceğim."
Ara Güler ise bir röportajında şöyle anlatıyor o günleri;
6-7 Eylül olayları sırasında muhabirdin öyleyse?
Tabii, o günleri çok iyi hatırlıyorum. Yıl 1955. "Halk Oyunlarını Yayma ve Yaşatma Kurumu" vardı. Açıkhava Tiyatrosu'nda bir gösteri olacaktı. Benim vazifem de gidip fotoğraf çekmekti. Neyse ben çıktım yola, İstiklal Caddesi'nde yürüyorum. Bir de ne göreyim? Camı çerçeveyi indiriyorlar her yerde.
Ne yaptın peki?
Taksim Sineması'nın karşısında balkonu olan bir kahvehane vardı. Hemen oraya sığındım. Dışarda o ona bağırıyor, camlar kırılıyor, tüm dükkanlar yağmalanıyor; anlayacağın tam bir kaos. Millet dükkanların vitrinlerinden içeri dalıp yeni elbiselerle çıkıyordu. Kocaman herifler 3 paltoyu birden üstlerine giyiyorlardı. Soygun oldu, resmen soygun!
Tam bir rezillik...
Burgazada direnişi o günlerin vahametini çok güzel anlatıyor...
''Bekçi Halit, Hüseyin Kaptan'ın teknesindeki 20 kişiyi uygun noktalara yerleştirdi. Av tüfekliler burunda, yanlarda ve kıçta konuşlandı. Sapanla taş atacak gençler de onların arasına yerleştirildi. "Dur!" ihtarına uymayan teknelere taş atılacak, tüfekliler komut verildiği zaman denize veya teknelerin su kesimine doğru ateş edecekti. İnsanlara ateş etmek kesinlikle yasaktı...
1955 yılının 6 Eylül Salı günü "Atatürk'ün Selanik'teki evine bomba konuldu" haberiyle resmi bir provokasyon yaratılmış, İstanbul'da farklı dinlerden gelen insanlara ait ev ve iş yerleri saldırıya uğrayıp yağmalanmıştı. Yaralamalar, cinayet ve tecavüzler de yaşanmıştı. Yağmacıların, vapur ve motorlarla gelerek, farklı dinlerden olan İstanbulluların yoğun olarak yaşadığı Adalar'a saldırması bekleniyordu. Nitekim Heybeliada'dan silah sesleri duyulmuş, alevler yükselmişti.
Burgazada'nın Nahiye Müdürü Zühtü, komiserleri Remzi ve Ahmet adalıları örgütledi. Farklı dindekiler, müslümanların evinde korumaya alındı; silahı olan silahla, olmayanlar sopa ve taşlarla adanın çeşitli kıyılarındaki karaya çıkılabilecek kritik noktalara yerleştirildi.