ANKARA (İHA) - Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi'ndeki (OMÜ) yolsuzluk ve usulsüzlük iddialarını araştırmak üzere kurulan Meclis Komisyonu çalışmalarını tamamladı. Hazırlanan taslak raporda, mevcut yükseköğretim sistemine sert eleştiriler yöneltildi.
Yükseköğretim sisteminin mutlaka değişmesi gerektiğine işaret edilen raporda, "Yükseköğretim konusundaki tartışmalar siyasi ve ideolojik çıkar hesapları içinde boğulup gitmekten kurtarılmalı, işin kuramsal, felsefi ve gerçekçi yanları da ele alınmalıdır" uyarısı yapıldı. Mevcut sistemin üniversitelere popülist anlayışı getirdiği, öğretim üyelerini kamplara ayırdığı dile getirilen raporda, "Bu sistemde verimlilik, bilimsel yeterlilik, akademik başarı yerini siyasi veya kişisel çıkar yandaşlığı veya menfaat dalkavukluğuna bırakmıştır. Üniversitelerdeki seçim cazip görünse de demokrasiyle alakası yok" denildi.
AK Parti Samsun Milletvekili Cemal Yılmaz Demir başkanlığında kurulan Samsun OMÜ Araştırma Komisyonu, taslak raporunu hazırladı. Yükseköğretim konusunda alınması gereken tedbirleri içeren taslak raporda, mevcut yükseköğretim sistemi sert bir dille eleştirildi. Yükseköğretim verimliliği, finansmanı, denetimi ve bunların özerklikle akademik hürriyet üzerindeki etkilerinin sürekli bir tartışma konusu olduğuna işaret edilen raporda, Türkiye'de bu konuda politik kargaşa yaşandığı vurgulandı. Raporda, mevcut sisteme yönelik eleştiriler şöyle yer aldı:
"Ülkemizde siyasi çıkar ve yandaşlık, yanılma ve yanıltma, ideolojik katılık ve dar görüşlülük, tutuculuk, bağnazlık, bilimsel ve gerçeklikten uzak bir kaos yaşanmaktadır. İlgililerin ve tarafların hiçbir şekilde uzlaşamadığı, birleşerek ortaya koyamadığı yeni bir sistem ve yapı önerisi, eskiyen, yıpranan, çağ dışı kalan ve gün geçtikçe de kanayan mevcut sistemin sürdürülmesi zorunluluğuna yol açmaktadır. Yüksek öğretim sistemimiz maalesef Atatürk'ün muasır medeniyet seviyesine çıkma hedefine uygun bir yapıya dönüştürülememiştir."
"ÜNİVERSİTELER VERİMSİZ BİR KİT GİBİ" Raporda, son 10 yılda artan üniversite sayısı doğrultusunda yüksek öğretimin Anadolu'ya yayılması, artan öğrenci ve öğretim elamanı sayıları açısından önemli mesafe alındığı, ancak yüksek öğretim çağına gelen öğrenci sayısındaki hızlı artışın getirdiği ihtiyaçları karşılamakta yetersiz kalındığı dile getirildi. Bilimsel ve çağdaş akademik yaşamın gerektirdiği alt yapı ve koşulların gerçekleştirilemediğine dikkat çekilen raporda, "80'in üzerinde sayıda üniversitemiz olmasına rağmen, halen bir kaçı hariç üniversitelerimiz gelişmiş ülkelerin üniversiteleriyle yarışmaktan çok uzak bir yapıda kendi içine kapalı verimsiz ve plansız çalışan KİT konumuna dönüşmektedir" eleştirisi yapıldı. Birçok üniversitenin ülkenin ihtiyaç duyduğu donanımdaki mezunlar yerine kendi uygun gördüğü kriterlerde ve alanlarda mezunlar yetiştirerek istihdama yönelik olmayan ve reel hiçbir planla bağdaşmayan bir yapısal süreçte sürüklendiği vurgulanan komisyon raporunda, "Bu durumu görüp değiştirmek için çabalayanlar zaman zaman büyük gayret sarf etmiş olsalar da ağır ve hantal olan tüm yapıyı harekete geçirmekte zorlanmış ve çok büyük bir dirençle karşılaşmışlardır. Rahat yaşam koşullarını devam ettirmenin statükoyu korumakla birebir örtüştüğü bu süreçte, karşılarında önemli sayıda ve güçte, güç birlikteliklerini bulmakta da gecikmemişlerdir. Ülkemizin içinde bulunduğu konjonktürel koşullar, sosyal ve siyasal çalkantılar, bu güçlerin ve birlikteliklerin çok ihtiyaç duyduğu malzemeleri temin etme imkanını onlara rahatlıkla oluşturmuş ve sunmuştur. Sonuçta olumlu bir şeyler yapmaya çalışanlar, maalesef çok kısa bir sürede kendilerini hiç ummadıkları belki de hiç arzu etmedikleri, bir konumda ve düşündüklerinden çok faklı bir mücadele ve gayretin içinde bulmuşlardır. Hatta kendilerini öngörmedikleri müttefiklerle, tanımını yapmadıkları bir düşmanla savaşır halde bulabilmiş ve bu koşulların öngördüğü sonuçlara kısa sürede rıza gösteren veya kendini zorunlu hisseden bir varlığa dönüşmek durumunda kalmışlardır" denildi.
Raporda, iyi niyetli, ancak yolundan saptırılan teşebbüslerin üniversiteleri, ülke ihtiyaçları ve ülke insanlarının mevcut ve gelecekteki talepleri doğrultusunda kendisini yenileyemeyen, gerekli dönüşümleri gerçekleştiremeyen, kaynak üretemeyen, var olan sınırlı kaynakları da bilinçsizce tüketen, kendi sorunlarını bile kendi içinde çatışmaya dönüştürmeden çözemeyen bir yapıya dönüştürdüğü kaydedildi. Yükseköğretim sistemini düzenleyen mevzuatta şiddetle köklü bir düzenlemeye ihtiyaç duyulduğu vurgulanan raporda, "Yükseköğretim konusundaki tartışmalar siyasi ve ideolojik çıkar hesapları içinde boğulup gitmekten kurtarılmalı, işin kuramsal, felsefi ve gerçekçi yanları da ele alınmalıdır" önerisine yer verildi. Mevcut sistemin kamu kaynaklarının dağıtımında ve kullanımında aşırı merkeziyetçi, bürokratik işlemleri yoğun, sınırlayıcı, çalışanları ve üniversite yöneticilerini motive etmeyen, üretimi engelleyen, üniversitede var olması gereken akademik ortamı oluşturmaktan uzak bir yapı olduğu belirtilen komisyon raporunda, üniversitelerle hükümetleri karşı karşıya getiren düzenlemelere de atıfta bulunuldu. Raporda, "Siyasi iktidarların seçim süreçlerinde halka vaat ettikleri düzenlemeler veya partilerin programlarında yer alan hususlar doğrultusunda iktidara geldiklerinde yapmak istedikleri yasal değişiklikler konusunda YÖK ve üniversitelerle siyasi iktidarın Milli Eğitim Bakanlığı ve hükümetleri arasında bugüne kadar herhangi bir uzlaşma olmadığı gibi iktidarlarca gündeme getirilen yasa değişiklikleri büyük çatışmalara yol açmış neredeyse rejim sorunu haline getirilmiştir. Yakın siyasi tarihimizin sürekli yaşanılan bu uzlaşmazlık ve çatışma ortamında maalesef eğriler ve doğrular birbirine karışmış, sağlıklı tartışma ve uzlaşma zeminleri oluşturulamamış, bazı hayati öneme sahip değişiklikler de gerçekleştirilebilecek uygun zemin olmadığından yapılamamıştır" tespitleri yapıldı.
"YÖK YASASI ACİLEN DEĞİŞMELİ" Yükseköğretim sisteminde önemli değişiklikler yapılmasının kaçınılmaz olduğu ifade edilen raporda, tartışmalara yol açan YÖK Yasası'nın olağanüstü dönemde Milli Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilen, çeşitli demokratik platformlarda tartışılmadan, TBMM'nin yasa yapma usulüne uyulmadan çıkarılan bir yasa olduğu hatırlatıldı. Sorunun yasayla birlikte aynı zamanda bir Anayasa sorunu olduğu vurgulanan raporda, Anayasa değişikliğinin zorluğu nedeniyle YÖK tartışmalarının çok daha uzun süre devam edeceği bildirildi. Raporda, üniversitelerde rektörlerin seçimle gelmesinin demokratik açıdan cazibeli görünmesine rağmen yapılan uygulamaların sistemin demokrasiyle bir alakası olmadığını açıkça gösterdiği dile getirildi.
"Sistem üniversitelere popülist anlayışı getirmiş, öğretim üyelerini kamplara ayırmış, aralarında uzlaşılmaz verimsiz anlamsız ve gereksiz bir kavganın içine sokmuştur" denilen raporda, liyakat, çalışkanlık, başarı kriterlerinin yerini yandaşlık kriterine terk ettiği kaydedildi. Bu durumun üniversitelere önemli ölçüde darbe vurduğu belirtilen raporda, yapılması gerekenler şöyle sıralandı:
"Bu sistemde üniversitelerin reel ve gerçek kadro ihtiyaçları, verimlilik, bilimsel yeterlilik, akademik başarı yerini siyasi veya kişisel çıkar yandaşlığı veya menfaat dalkavukluğuna bırakmıştır. Yükseköğretim sistemimizin küresel dünyaya uyum sağlayabilmesi, Türk milletine ve insanlığa daha çok hizmet edebilmesi için yükseköğretime ayrılan kamu kaynakları artırılması, üniversitelerin kaynak çeşitlendirme ve kaynak yaratmasının önündeki yasal ve bürokratik engellerin kaldırılması gerekir. Üniversiteler kendilerini süratle çağa uydurmak durumundadır, aksi halde köhnemiş müesseseler olarak kalmaktan kurtulamazlar. Türk üniversiteleri 21. yüzyılın gerektirdiği her türlü görevi milletine olan sorumluluğunun gereği olarak yerine getirmekle, milletine ters düşmeden bu milleti sevmek, yüceltmek ve sınırsız destek vermekle mükellef olduğunu unutmamalıdır. Yüksek öğretim sistemini tümüyle değiştirmeden önce bazı acil önlemler alınarak, sistem rehabilite edilmeli, üniversitelerde var olan sorunlar kısmen çözülerek esasa daha sonra geçilmelidir. Hem lisansüstü eğitim yapmak isteyenlerin hem de akademik hayata öğretim üyesi olarak devam etmek isteyenlerin, adalet duygusunu zedelemeyecek ve kayırmacılık anlayışına fırsat vermeyecek merkezi sınav sistemleri kurulmalıdır. Her üniversite için ayrı bir mütevelli heyeti kurulmalıdır. Sahasında temayüz etmiş bütün ilgililer heyette temsil edilmelidir. Mütevelli heyeti üniversite özerkliğine aykırı değildir. Üniversite özerkliği, üniversitenin ihtiyacı olan mali kaynaklaraı sağlayan kamunun kurum üzerindeki hesap sorma ve denetim hakkı ile, bilimsel araştırma hür düşünce, eğitim ve öğretim faaliyetlerinin gerektirdiği özgürlük alanı, dokunulmazlık ve hoşgörü ortamı arasındaki çok hassas ve keskin olan önemli bir dengeye dayanır. Ayrıca bütün üniversitelerin arasında koordinasyonu sağlayacak bir üst kurum da bulunmalıdır. Devlet üniversitelerinde de vakıf üniversiteleri gibi mütevelli heyeti veya benzeri yönetim sisteminin kurulmalıdır. Üniversitelerin yıllık idari ve mali denetimleri yapılarak sonuçları kamuoyuna açıklanmalı, başarılar taltif edilmeli başarısızlık ve olumsuzluklara da yaptırım getirilmelidir. Gelişmenin sağlanabilmesi için üniversitelerin tek düzelikten ve aynilikten kurtarılması, birbirleriyle ve dünyadaki benzerleriyle rekabete sokulması gereklidir. Bunun için sağlıksız ve yanlış bir uygulama olan diplomaya ve okula dayalı meslek sahibi olma sistemi terk edilmelidir. Eğitim istihdama ve mesleğe yönelik olmalıdır."