İSTANBUL (AA) - Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Öğretim Görevlisi Prof. Dr. Turan Karataş, Yunus Emre'nin büyüklüğünün eskimeyen şiirler söylemesinden kaynaklandığını belirterek, "Türkçe şiir yazanlar, hangi asırda olurlarsa olsunlar dönüp dönüp Yunus'u okumuşlardır. O bakımdan şiirle uğraşan herkes Yunus'u bilmek zorundadır. Yunus'un şiirleri dikkatlice okunmadan Türkçe şiir yazılamaz. Çünkü Yunus Emre Türkçe'nin temelini atan, Türkçe'nin tadını, güzelliğini şiir kıyafetinde bize sunan bir insandır." dedi.
Karataş, Yunus Emre Enstitüsü (YEE) tarafından düzenlenen "Türk Edebiyatı Yaz Okulu-2019" programına farklı ülkelerden katılan öğrencilerle bir araya geldi.
"Cumhuriyet Devri Türk Şiiri" konulu ders veren Karataş, önde gelen şairler Necip Fazıl Kısakürek, Nazım Hikmet, Ahmet Muhip Dranas, Cahit Külebi, Behçet Necatigil ve Sezai Karakoç'u anlattı.
Karataş, Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin çok geniş kapsamlı bir konu olduğunu belirterek, "Edebiyat türleri içerisinde en etkili tür şiirdir. Dünyada en diri, en canlı, en etkili şiir de Türk şiiridir. Avrupa'da ve Batı'daki birçok ülkede şiir artık yer altına çekildi." değerlendirmesinde bulundu.
İkinci dersinde Yunus Emre'yi ve dönemini anlatan Karataş, Yunus Emre'nin adeta Türk şiirinin kurucusu olduğunu söyledi.
Turan Karataş, Yunus Emre ile tam olarak ilgilenmeye 2005'te başladığına işaret ederek, "Benden 'Yunus Emre'nin Şiirlerinde Ölüm Duygusu' konulu bir yazı istediler. O zaman Yunus'un divanını baştan sonra dikkatli bir şekilde bir daha okudum. O arada başka yayınlara ve divanlara da bakmak durumunda kaldım ve Yunus Emre şiirlerinin farklılık gösterdiğini gördüm. 10 yıldan fazla bir zamandır ara ara Yunus şiirleri okuyorum. Hatta onun şiirlerinden oluşan bir kitap da yayınladım, yenisi de 2020 başında yayınlanacak." diye konuştu.
- "Kaynaklarda bine yakın Yunus şiiri var ama hepsini Büyük Yunus söylememiştir"
Yunus Emre'nin 13. asrın ortalarında doğduğuna dikkati çeken Karataş, şöyle devam etti:
"Anadolu'nun 1250'li yıllarda ne kadar karışık olduğu biliniyor. Büyük Selçuklu gücünü kaybetmiş, beylikler ortaya çıkıyor, bir taraftan Moğol istilası var. Yani insanların huzurunun kaçtığı, kazanın kaynadığı bir dönem. Yunus Emre'nin hayatının ne olduğuna dair yazılı belgeler yok elimizde. Hep sözlü kültürle anlatılmıştır. Şiirlerini okuduğunuzda Yunus Emre'nin Hakk aşığı, mistik, gönül ereni bir insan, gezgin bir derviş olduğunu görüyorsunuz. Yunus'un okuma yazma bilmediği de doğru değil. Yunus'un, ikinci ismi 'Emre'yi sonradan aldığını düşünüyorum. Emre yoldaş, arkadaş, dost demek. Gerçek adı Yunus'tur."
Karataş, Yunus Emre'nin nerede doğduğu ve hayatını kaybettiğinin bilinmediğini belirterek, "Tarihi kaynaklarda bine yakın Yunus şiiri var ama hepsini Büyük Yunus söylememiştir. Kendisinden sonra başka Yunuslar da çıkıyor. Aşık Yunus, Derviş Yunus, Abdal Yunus, Miskin Yunus var. Bizim enstitümüzün adı olan Yunus Emre, 150-200 arasında şiir söyleyen büyük bir zat. Okuma yazma bilenler, yazılı kültür çok az o dönemde. İnsanlar şiirleri, latifeleri ve bilgileri daha çok hafızlarında taşıyorlar. Hatta Araplar hafızalarına o kadar güvenirmiş ki birisi bir şey yazmaya çalıştığında onunla alay ederlermiş. Yunusların şiirlerinin karışması hem ona duyulan sevgiden hem onun güçlü kişiliğinden kaynaklanıyor. Yani o kadar güzel şiir söylemiş ki başkaları ona özenmiş." ifadelerini kullandı.
- "Şiirle uğraşan herkes Yunus'u bilmek zorundadır"
Yunus Emre'nin şiirlerinde yapmacıklığa yer olmadığı yorumunu yapan Karataş, "Yunus'un büyüklüğü eskimeyen ve bugünün insanının da yarası olan şiirler söylemesi. Türkçe şiir yazanlar, hangi asırda olurlarsa olsunlar dönüp dönüp Yunus'u okumuşlardır. O bakımdan şiirle uğraşan herkes Yunus'u bilmek zorundadır. Yunus'un şiirleri dikkatlice okunmadan Türkçe şiir yazılamaz. Çünkü Yunus Emre Türkçenin temelini atan, Türkçenin tadını, güzelliğini şiir kıyafetinde bize sunan bir insandır." şeklinde konuştu.
Prof. Dr. Turan Karataş, Yunus Emre şiirlerinin divanlara nasıl geçtiğini çok merak ettiğini vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Elimizde Osmanlı yazısıyla bulunan divanlar Yunus'un ölümünden 100 yıl sonra yazılmış. İnsanlar göçe zorlanırken yeni devletler kurulurken bunları nasıl sakladık, nasıl koruduk bu da tuhaf bir şey. O asırlarda Anadolu'da kervansaraylar var ama kolay bulunmuyor. Seyahat halindeyseniz dergahlar ve tekkelere gidiyorsunuz. Yunus, Anadolu'nun ihyası, İslam uyanışı bakımından, Ahmet Yesevi'nin adeta bir temsilcisi gibi kendisini İslamı anlatmakla vazifeli saymış bir derviş. Bunu vaaz ya da konuşmayla değil şiirle söylemeye gayret etmiş. Gezdiği gördüğü her yerde bir şiir söylemiş. Bunlar söylenirken dinleyenlerin bir kısmı hafızalarına, okuma yazma bilenler de defterlerine kaydetmiş. Bundan 1 asır sonra İstanbul, Karaman, Bursa gibi yerlerde 4-5 tane Yunus Divanı ortaya çıkıyor. Kendisinin yazıya geçirmiş olma ihtimali çok zayıf."