Havaalanından itibaren kendini belli eden keşmekeş, yere çöp atan, yere tüküren insanlar ve daha da kötüsü bunun kanıksanmış olması.
Evet Çin de kalabalık New York da ancak insanlar birlikte ve uyum içinde yaşamayı biliyorlar. Mesela insanlar yürümeyi biliyor ve kalabalık caddelerde kimseyle üst üste çıkmıyorsun, nereden geldiğini bilmediğin bir el kalçalarına dokunmuyor. İnsanlar metroya/metrobüse binerken kapının önünde durmuyor, kenarda durarak ineceklere yol veriyor.
Aşırı betonlaşmadan mütevellit hiç yeşil alan olmaması, şehrin göbeğinden (!) adımınızı atar gibi olduğunuz an karşınıza çıkan çirkinlik abidesi TOKİ, Kiptaş, Ağaoğlu yapıları. Şehrin göbeğine daldığınız an başınızı çevirmekle kaçamayacak olduğunuz gecekondular, kaçak katlar, çok sevdiğimiz led'lerle patlayan tabelalar.
Gittiğiniz restorandan hastaneye, devlet dairesinden özel kurumlara her yerde hiçbir kuralın olmaması, varsa da bunlara uyulmaması. Kurallara uyulan yerler yadırganır, kurallara uymaya çalışan insanlar dışlanır, hor görülür ve kısa sürede yok edilir.
Zaten kolayca bulaşan mutsuzluğu yaymaya çalışan gergin insanlar. Otobüs/metrobüs/minibüsteki anlamsız tartışmalar, ve en kötüsü de bunun normalize olmuş olması.
Ülkeye ayak bastığınız an ister istemez geldiğiniz yerde görmeye alıştığınız samimiyeti, güler yüzü arıyorsunuz. Orada asansöre binerken verdiğiniz selamı buradaki vatandaştan esirgemiyorsunuz ama karşılığını da alamıyorsunuz.
Bir insan her şeyi nasıl bilir? Bilmediği yolu tarif etmeye çalışır, olur olmaz her şeye muhalefet eder, gerekiyorsa uydurur.
Açgözlülük, hırs, mesleğine saygısızlık... Müslümanlık ama helal kazanca inançsızlık, tavan yapan hırsızlık...
Facebook kapanacak, Twitter kapandı, Twitter açıldı, Youtube yasaklanmış cümlelerinin günlük hayatın bir parçası olması. Yasağa rağmen herkesin bir şekilde girebildiği sitelere otorite sahibi olmak için yasak koyulması.
Yurda dönüş özellikle yaz aylarında yapıldıysa havaalanına indiğiniz anda fark ettiğiniz bakımsızlık. Pisliği seven, yıkanmayı sevmeyen insanlar.
Hayatı başkalarına zorlaştırmak için elinden geleni yapan, bu arada kendisi için de zorlaştırdığının farkında olmayan insanlar.
Türkiye'de herkesin acelesi var, herkes bir an önce bir yerlere yetişmeli. Gideceği yere, yapacağı işe yetişmek herkes için o kadar önemli ki önüne çıkana çarpar, yıkar, şemsiyesini gözüne sokar.
Ehliyetin kartvizit dağıtılır gibi dağıtıldığını düşündüren bir kuralsızlık. Bencillik, saygısızlık, kavga, dövüş, taciz, 500 metrede bir görülen kazalar...
Şehirde bisiklet kullanmanın intihar olduğu gerçeği. Yol mu var, bisikletliye saygı gösterecek, onu taciz etmeyecek, canını tehlikeye atmayacak sürücü mü?
En üzücü tarafı da bununla yine yurda ayak bastığınız an, bavullarınızı bagaja koyup taksiye atladığınız an karşılaşmanız.
Başkalarının hayatına karışmak, onları yargılamak, ayıplamak, hatta taciz etmek zaten kabul etmeniz gereken bir durum. Çevrenizi rahatsız edecek şekilde davranmak, canınızın çektiği kıza laf atmak, ellemek doğal bir hak.
İnsanın yediği yemeği boğazina dizecek kadar içini acıtabilecek olan fakirlik. Sahip olduğumuz her türlü potansiyele rağmen nasıl yıllarca kötü yönetilip içine edildiği.
Biz bu kadar zengin bir ülke miyiz? Bu adamlar neci? Bu kadar para nereden geliyor?
Bu ülkede gelir dağılmında gerçekten problem var. Zenginden olması gerekenden daha az, fakirden ise daha çok vergi alınıyor.
Gittiğiniz yerde alışık olmadığınız için yaya geçidinde durur arabaya yol verirsiniz, siz arabaya bakarsınız araba da size. Sonra Türkiye'ye gelir yola atlamaya kalkarsınız ve biraz önce yaptığınız şeyi intihar olduğunun farkına varırsınız.
Herkesin dinlediği, bildiği, eşlik edebildiği müzik yok, herkesin üzerinde uzlaştığı doğru davranışlar yok.
Herkesin okuduğu (ve aklında tuttuğu ya da anladığı) temel eserler yok.
Herkesin izlediği, bildiği temel kültür ögesi sayılabilecek sanat eserleri yok (film, heykel, resim vs).
Herkesin güvendiği temel bir bilgi kaynağı yok (üniversite olur, bilim insanı olur, yönetici olur farketmez).
Herkesin güvendiği bir adalet kaynağı yok (tüm kurallar esnek, kişiye-ortama göre değişiyor).
Bu ülkede neredeyse en başından beri birlikte yaşama imkanı yok. Bu nedenle Türkiye'ye geldiğinizde farkettiğiniz ilk şey herkesin kafasına göre davrandığı oluyor.