- TEKNOLOJİNİN gelişmesiyle bilişim terimleri kullanımının özellikle gençler arasında hızla arttığı eleştirilerini değerlendiren Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmacısı Yusuf Çotuksöken, "Siz de teknolojik üretim yapın, kendi dilinizi tüm dünyaya tanıtın" dedi.
Her dilin ekonomik, siyasal, kültürel, bilimsel ilişkiler kurduğu halkların dilinden yeni kavramları devşirip, ödünçleyebileceğini söyleyen Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmacısı Yusuf Çotuksöken, "Kimi zaman ödünçleme o kavram ve sözcüklerin telaffuz, biçim ve anlam ilişkilerini de değiştirir. Bilimsel, teknolojik üretim yapanlar, ürünlerini kendi dillerinde dünya pazarlarına sunuyorlar. Siz de üretim yapın, kendi dilinizi bütün dünyaya tanıtın! İletişim çağında, bilişim terimlerinin yoğun biçimde Türkçeye girmesi doğal ancak Aydın Köksal gibi birçok bilişimci bu konuda çok güzel Türkçeleştirme örnekleri ortaya koydular, koymaya devam ediyorlar. Asıl sorun bir dilde bu yabancı dil öğelerinin yüzde 20-25’i geçip geçmemesidir. Geçiyorsa sorunlar da başlamış demektir. Her dil, yabancı sözcüklere karşı kendi söz üretme yollarını işletip uygun karşılıklar bulmaya çalışır, bulamadıklarını o dilde ödünçleme olarak yaşar. Türkçede ise henüz tehlike sınırına daha gelmedik" diye konuştu.
YABANCI KAVRAM-SÖZCÜKLERİN BİR DİLE HEM YARARI HEM DE ZARARI VARDIR
Yabancı kavram-sözcüklerin bir dile hem yararı, hem de zararı olabileceğinin altını çizen Yusuf Çotuksöken, yarar açısından o dilin ve kültürün, sözvarlığını ve kavram alanını zenginleştirir; dünyaya ve yaşama bakışını bilgi, sezgi, yorum içeriğiyle gözden geçirmeyi sağlar, dile ve ortak yaşama canlılık, devinim katar. Zarar açısından ise bu yabancı kavram-sözcüklerin olağanüstü artması durumunda, dilin açık-seçikliği bulanır, dildeki iç-dengeler bozulabilir" dedi.
ANADOLU HALKI BUNUN ACISINI DAHA ÖNCE YAŞADI
Türkçenin ve Anadolu halkının geçmişte bunun acısını yaşadığını söyleyen Çotuksöken, Osmanlıcadaki yabancı kavram-sözcüklerin oranını şu sözlerle anlattı:
"Türkçe ve Anadolu halkı bunun acısını daha önce de yaşadı. Türkçe-Arapça-Farsça gibi birçok yabancı dili barındıran Osmanlıca adlı yapay dilde Türkçe oranı kimi yazar ve şairlerde yüzde 30-35 oranındaydı. Bu durum da iletişimi bozdu. Divan şiirine karşıt olarak Halk şiiri bu yabancılaşmadan olabildiğince uzak durmaya çalıştı. Atatürk’ün önderliğinde girişilen 1928'deki Türk Yazı ve 1932'deki Dil devrimleri ise Türkçenin saydamlığını ve iç dengelerini sağlamasına büyük ölçüde katkıda bulundu. Bu süreçte yani 1932 ve 1983 yılları arasında yaklaşık 100 terim kılavuzu yayımlandı. 100 binin üzerinde Türkçe terim önerisi yapıldı."
TÜRKÇENİN TADINI YAKALAMIŞ, TÜRKÇEYE TAT VEREN YAZARLARIN, SANATÇILARIN, BİLİMCİLERİN, KİTAPLARI OKUNMALI
Türkçenin korunması için yazar, bilim insanı, sanatçı, düşünürlerin yanında herkese bir takım görevler düştüğünü söyleyen Çotuksöken, şöyle devam etti:
"Her şeyden önce herkes, önce Türkçe sevgisi ve bilinci edinmeli, sonra da Türkçeyi doğru ve temiz biçimde kullanmaya özen göstermelidir. Bu, ulusal bir görev, yurttaşlık görevidir. Bunun yanında Türkçe karşılığı olan yabancı sözcükler kullanılmamalıdır. Gereksiz yere dile yabancı sözcükler sokulmamalıdır. Dile giren yabancı sözcüklere hemen dilin söz türetme yolları işletilerek uygun karşılıklar bulunmalıdır. Yazar, bilim insanı, sanatçı, düşünür, herkes bunlara özen göstermelidir. Ana babalar ve eğitimciler buna uygun davranırlarsa, çocuklarımız da bizim gibi olacaklar, Türkçeye sahip çıkacaklardır. Türkçenin tadını yakalamış, Türkçeye tat veren yazarların, sanatçıların, bilimcilerin, düşünürlerin kitaplarını okumak, sık sık tiyatroya gitmek, bütün öğretmenleri göreve başlamadan, Türkçe (kullanma) sınavından geçirmek gibi çalışmalar yapılabilir."
SON SÖZÜ HER ZAMAN HALK SÖYLÜYOR
Dilde iç ve dış etkenlere bağlı yabancılaşma olgusunun neredeyse bütün dünya halkları ve dilleri tarafından yaşandığını anımsatan Çotuksöken, sözlerini şöyle noktaladı:
"Bugün Almanca, Japonca, Çince, Korece gibi dillerde de Amerikan dil ve kültürü egemenlik alanını genişletme yolunda. Dünyaya egemen olmak isteyen ülkelerin kendi dillerini ve kültürlerini yabancı dillere ve kültürlere açması nedensiz değil. Bir dil ve edebiyat araştırmacısı olarak “Türkçemde hiç yabancı sözcük olmasın” isterim; ama bu olanaksız. Hemen her dilde belli oranlarda yabancı sözcükler var. Örneğin Türkçe 50’den çok dilden sözcük ödünçlemiş, bir o kadar dile de ödünç sözcük vermiştir. Aslında genel ilke şu olmalıdır: Başta Türkiyeliler, her alanda güçlü bir diyalog içinde olmalıdırlar, demokrasinin nimetleri ancak böyle yaşanır. İster yeni girmiş olsun, ister birkaç yüzyıl önce girmiş olsun her zaman yabancı sözcüklere karşılıklar bulunması konusunda sürdürülebilir, gerçekçi, tutarlı çalışmalar yapılmalıdır. Dil kurumları, akademiler, üniversiteler, bilim/dil/kültür/sanat dernekleri ve kendi alanlarındaki yabancı sözcüklere/terimlere karşılık bulunması konusunda yoğun çalışma içine girmelidir. Yabancı sözcüklere karşılıklar türetilsin, kamuoyuna sunulsun, tutunanlar bizim, tutunamayanlar da dilimizin yedek gömüsünde beklesin. Ancak sözcük/terim türetiminde iki ilke önemlidir. Birincisi yeni sözcüklerin dilin söz üretme kurallarına uygun olması, ikincisi de halkın bunları yadırgamadan kullanabilir olması. Son sözü her zaman halk söylüyor zaten. Örneğin Türkçeleştirme çalışmaları başladığında, "uçak" sözcüğü “tayyare meydanı” yerine, “uçku” sözcüğü “tayyare” yerine türetilmişti. Ancak halk “uçak” sözcüğünü “tayyare” anlamında benimsedi, “uçku” sözcüğü yerine de “havaalanı” sözcüğünü benimsedi."
()
Anadolu Ajansı ve İHA tarafından yayınlanan yurt haberleri Mynet.com editörlerinin hiçbir müdahalesi olmadan, sözkonusu ajansların yayınladığı şekliyle mynet sayfalarında yer almaktadır. Yazım hatası, hatalı bilgi ve örtülü reklam yer alan haberlerin hukuki muhatabı, haberi servis eden ajanslardır. Haberle ilgili şikayetleriniz için bize ulaşabilirsiniz